şu elimde görmüş olduğunuz (gördüğünüz bir şey yok, birbirimizi kandırmayalım, gördüğünüzü düşündüğünüz şeyler de yok, kendinizi kandırmayın. elbette elimde bir şey var ve ben onu sizin gördüğünüz zannını yaratarak onu size kanıtlamak derdinde olabilirim, ama emin olun elimde bir şey gördüğünüz yok. kaldı ki görseydiniz almazdınız, ben sizi bilmez miyim, hep görmediğiniz için hevesleriniz. elimde olanın değerinden ben bile haberdar değilken siz hep görmediğiniz elimdekini istediniz. size onu vermem, sunmam, sizin olması, tek dileğiniz buydu ve baştan çıktım -ne büyük günah- hep siz kazandınız. elimde bir şey görmüyorsunuz, susunuz.)

şu elimde görmüş olduğunuz (yaralarım var ellerimde, açık yaralar, yara izleri, hangisini görünce alıcı olursunuz. görmezseniz mi yoksa? geçen hafta sargı bezleriyle sarılıyken sanki bir miktar daha şafkatliydiniz, halbuki şimdi açık üstleri, kabuk bile bağladı ve bir de tabii eski yaraların izleri, görmüş olduğunuz işte, dönüp bakmıyorsunuz bile. ama oradalar ve ben onlar orada oldukları için göstermiyorum, alasınız diye hiç değil, bakarsanız aslında görebileceğiniz için, görmezsiniz. elbette belki hilebaz bir şekilde şefkatinizi de istiyorum.)

şu elimde görmüş olduğunuz (bana hep elimdeki ile yetinmemi salık veriyorsunuz da elimdekini gördüğünüzden değil, bakmazsınız zira. başka ellerin ellerimde olmasını kabul bile edemezsiniz ama yetineceklerimin ne tam listesini verebilir ne de yetinmem için bir sebep gösterebilirsiniz. elimdekiyle yetinmem için elime koyuyorsunuz bir çift kuru yaprağı, elim kapanınca toz oluyorlar ama elimdekiyle yetinmemde ısrarcısınız. görmüyorsunuz, gördüğünüzü de söylemedim, bir vakit belki diyerek görmüş olduğunuz diyesiydim, ellemedim, ellemiş olduğum bile olabilir haber verilmedim.)

şu elimde görmüş olduğunuz (görmenizi çok isterdim. bir dr. skull parçasıdır çünkü: "elim cebimde/ cebim delik/ delikte ne var)