egemenlerimiz bu ara tarihe merak sardı. hergün yeni bir konu tartışıyorlar, durduramıyoruz. bu sefer de dersim'i konuşuyorlar. "dersim bir katliam mıdır? katliamsa gerekli bir katliam mıdır? eğer gereksizdiyse bunda atatürk'ün payı var mıdır? (gerekliydiyse atatürk'ün payı zaten vardır.)" bu sorulara cevap arıyor egemenlerimiz.

siyasetçilerin tarihi tartışmaları iyi. çünkü türkiye toplumu bir konuya ancak o konuyu siyasetçiler tartışma gereği duyarsa ilgi gösterir. belki bu süreç, okullardaki tarih derslerinin öğrenciler için matematikten sonraki en sıkıcı ders olma özelliğini de değiştirir. ya da toplum, kendi tarihinin hiç de anlatıldığı gibi pir ü pak olmadığını anlar. üstelik, tarihi tartışmak siyasetçilerimize de iyi gelecektir diye düşünüyorum. malum, geçmişi tutarlı bir şekilde değerlendirmeden gelecekle ilgili tutarlı yol haritaları çizilemez. tabi buradaki sihirli kelime tutarlılık! başkalarının "ata"sını eleştirmekte gösterdiğiniz cesareti kendi "ata"nızı eleştirirken de gösteremiyorsanız, yaptığınız tartışma çocukların "benim babam seninkini döver" kavgasından öte gitmez.

daha önceki yazılarımda bu kör döğüşünden tutarlı bir tarih algısı, putsuz bir tarih yorumu çıkmayacağını söylemiştim. hatta şöyle bir laf da etmiştim:
"tarih, güncel siyasete kurban edildiği, bir nevi güncel siyasetin meştulaştırıcısı kabul edildiği için güncel siyasetin çelişkileri egemenlerin tarih yorumuna da yansıyor." (kendinden alıntı yapmak güzel şey, havalı oluyor, sık sık yap.)
dersim tartışmasında da benzer bir durum yaşanıyor. akp, dersim eleştirilerini sahipleniyor. oradan chp'ye vuruyor. hatta dersim üzerinden mustafa kemal'e bile yer yer vurup kaçtıkları oluyor. bu normal. baskıcı bir vesayet rejimini yıktığını iddia eden bir partinin, bu vesayet rejiminin baskıcılığına örnek teşkil ettiğini düşündüğü tarihi olaylara eleştirel yaklaşması anlaşılır. anlaşılır olmayan ise, akp'nin türk tarihindeki dersim benzeri başka olaylara ve iddialara sessiz kalması. örneğin ermeni soykırımı iddiaları.

birazcık vicdan sahibi olan, ve tarihe o vicdanın ışığında bakan herkes, 1915 olayları ile 1938 dersim arasında gözden kaçırılamayacak kadar fazla benzerlik olduğunu kabul edecektir. 1915'te, devlet kendi egemenliği altında yaşayan insanların bir kısmını tehdit olarak algıladı ve insanlık dışı şartlarda zorunlu göçe tabi tuttu. bu göç sırasında yüzbinlerce (kimine göre milyonlarca) insan yürek sızlatan bir şekilde öldü. 1938'de olan neydi? hemen hemen aynı şey. devlet, egemenliği altındaki bir bölgenin halkını tehdit olarak algıladı, onları isyan etmeye zorladı, ardından on binlerce (kimine göre yüz binlerce) insanı vahşice katletti.

dersim konusunda aslan kesilen cevval tarihçi akp, ermeni soykırımı iddiaları karşısındaysa sus pus oluyor. soykırım yok demiyor belki, ama var da demiyor. "bu konuyu tarihçilere bırakalım" diyor. ne zaman konu gündeme gelse gündemden düşürmeye çalışıyor. peki, ermeni soykırımı iddialarını tarihçilere bırakalım diyen akp, neden dersim'i tarihçilere bırakmıyor? çünkü dersim üzerinden ekmek yiyebiliyor. dersim üzerinden hasmı chp'yi sıkıştırabiliyor. ermeni soykırımı iddiaları ise kendisinin yöneticisi olduğu devleti, dolaylı olarak kendisini sıkıştırıyor. o yüzden soykırım iddiaları unutulsun, gündemden düşsün istiyor. yukarıda bahsettiğim güncel politikanın çelişkilerinin tarih yorumuna yansımasının bir örneği işte.

aslanlar kendi tarihçilerini yetiştirene kadar av hikayeleri hep avcıyı övecek; tamam, kabul. ama avcıdan kendisini överken hiç olmazsa tutarlı kalmasını da isteyemez miyiz?

(chp'nin dersim tartışmalarına yaklaşımına bilerek değinmedim. zaten hallerine ağlamaya bile değmezlerdi de, artık gülünecek yanları da kalmadı.)

(o değil de, bu yazılara başlık bulmak yazıları yazmaktan daha zormuş, onu anladım.)