entropi sistemde işe dönüşmeyen faydasız ısıl enerjinin karşılığıdır. evrenin işleyişinde devamlı bir tersinmeyen iş söz konusu olduğundan, mesela akarsular hep aşağı doğru aktığından, veya kaynatılan yumurtayı soğuttuğunuzda cılk haline geri dönmediğinden, faydasız enerji toplamı da durmadan artmaktadır. entropi, yani faydasızlık, demek ısıl devinim açısından düzensizlik demektir. aslında bu şekilde bir iki satırla anlatılmayacak entropi kavramını ısıl devinimsel olarak üstünden az biraz da olsa geçtikten sonra, entropinin psikolojik ve sosyolojik karşılıklarına da kafa yormak gerektiğine inanıyorum.

evren sürekli düzensizliğe gittiğinden, evrenin bir sonucu olan insan ve toplumun ve hatta tüm organizmaların davranışlarında entropi kavramını arayabiliriz. kapalı bir odadan eninde sonunda çıkmak istemek, entropinizi arttırmanın bir yoludur. o odadan çıkıp entropinizi arttıracaksınız. bu kaçınılmazdır. odanın içinde bir düzen halindesiniz. yeriniz ve zamanınız bellidir. odadan çıkarak düzensizliği seçmiş oluyorsunuz. bu noktada şunu açıklamakta fayda var. entropi bir sistem için artabilir ya da azalabilir. fakat ne olursa olsun, evrendeki bütün elektronların her bir dönüşünde, tüm bu sistemlerin toplam entropisi, yani evrenin entropisi artmaktadır. yani siz bir odadan çıkıp, düzensizliği seçiyorsunuz. fakat daha sonra başka bir odaya giriyorsunuz. düzenli olduğunuz anlar daha fazla gibi gözükebilir. fakat evren için düzensiz olduğunuz anlar önemlidir. düzende bulunduğunuz anlarda evrene hiçbir katkınız yoktur. bunun çin felsefesindeki "dengede olan varlık, ölü varlıktır (olmayan varlıktır)" ilkesiyle de pek yakında ilgisi vardır.

faşist devlet veya bir diktatör tarafından baskı altına alınan bir toplum ise kaçınılmaz olarak o baskıyı kıracaktır. bunu yine oda örneği ile açıklamak gerekirse 1 kişinin bir odadaki davranışıyla, 200 kişinin aynı odadaki davranışı aynı değildir. odaya insan katıldıkça, odadan çıkmak isteyen insan sayısı artar. otobüse bindiğinizde insanlar oturmaya ön koltuktan başlayarak, sırayla oturmazlar. toplumun bilinçaltında dağınık olma arzusu söz konusudur. insanlar, doğadan ve diğer canlı türlerinden korunmak için toplu dolaşmayı seçerler ki, bu diğer canlı türleri için de geçerlidir. fakat hiçbir dış etkinin olmadığı bir sistemde yaşasaydık. bireyler birbirinden uzaklaşırdı.

odaya insanlar katıldıkça, odadan çıkmak isteyen insanların sayısının artması basit olarak düşünürsek yer darlığından, hacim kısıtlamasından ötürüdür. bu duvarlar, faşist rejimlerde görünmez duvarlardır. faşist kanunlar koyuldukça duvarların dışına çıkmak isteyen insanların sayısı artacaktır. gün gelecek duvarların içindeki insan sayısı, dışındaki insan sayısından çok ama çok az olacaktır. bu, insanoğlunun içindeki karın doyurma, üreme gibi yaşam motorlarından biri olan isyan olgusunun ısıl devinimsel açıklamasıdır. duvarların içinde kalan, yani isyan etmeyenlere ne oldu diye soracak olursanız, dediğimiz gibi onlar evren için önemli değillerdir. düzensizlik arttı ve evren kaçınılmaz sonuna bir adım daha yaklaştı. tersi düşünülemezdi bile.

bireysel isyanları, toplumsal isyanlara benzetmekte zorlansak da, kollektif efervesans olgusu bize bu konuda yardımcı olabilir. kollektif efervesans, bir bireyin davranışlarının düzensizliğe giden bir topluluk içerisinde iken toplumun hareketine yönelik olarak değişmesidir. düzensizliğe giden topluluk olarak, futbol maçı izleyen bir tribün dolusu insanı, müzik festivaline katılan gençleri ve kitlesel isyanları gösterebiliriz. hayatında hiç küfür etmemiş bir insanın futbol maçlarında, küfür etmese bile bağırarak konuşması buna verilecek en bilindik örnektir. bir asker uğurlaması sırasında, askere gidecek olan kişinin arkadaşlarında yoğun bir askere gitme arzusu baş gösterir. burada askere verilmek için uğraşılan ve düzenli bir davranış olarak görülebilecek moral, ilerleyen dakikalarda yerini düzensiz bir davranış olarak görülebilecek savaşma içgüdüsüne bırakır. evlilik törenlerinde de aynı şey söz konusudur. damat ve geline moral vermek üzere toplanan topluluk, bir noktadan sonra dans etmek ve şarkılara eşlik etmek gibi toplumsal düzensizlik hareketlerine başlar başlar. şarkı söyleyemeyen biri şarkılara eşlik edebilir.

istemediğimiz bazı bireysel davranışlarımızdan sıyrılmak toplumsal hareketlere katılmakla mümkündür. kızlarla sohbet etmeye çekinen ve bu çekincesinden kurtulmak isteyen bir birey düşünelim. kızlarla ile sohbet etmekte zorlanan bu utangaç birey, kızlarla sohbet etmekten çekinmeyen 6 bireyin arasına katılıp kızlarla dolu bir masaya oturduğunda sohbet etmekten kaçınmaz. çünkü utangaçlığı düzenli bir olgudur ve evrenin umurunda değildir. utangaçlık düzensizliğe doğru giderek yerini sosyal cesarete bırakır. bu olay, normal hayatında küfür edemeyen bir bireyin, futbol maçında ağız dolusu küfür edip rahatlamasıyla aynı şeydir.

toplumsal hareketlerin yan ürünü olarak gözükse de kollektif efervesans, kimi durumlarda linç kavramını da beraberinde getirir. normalde adam öldürmeyecek bir insan yirmi kişiyle beraber bir adamı linç edebilir. tek başına işlenmeyecek bir suçun toplum olarak işlenmesi kollektif efervesans dediğimiz olgu ile açıklanır. adam öldürmek büyük bir suçtur. fakat bazı suçlar ise büyük değildir. hatta bazıları suç bile değildir. suç olmasının hiçbir mantıklı açıklaması bulunmadığı bu sözde suçlar faşist devletler tarafından suç haline getirilir.

protestolar ve isyanlar kolektif efervesans tarafından desteklenmedikçe amacına ulaşamaz. isyan etmenin, evrenin bir kuralı olduğunu ve kaçınılmaz olarak her bireyde bulunduğunu, isyan etmeyenlerin ise evrenin umurunda olmadığını entropi kavramıyla az çok açıklamıştık. içinde yeterli derecede isyan bilinci gelişmemiş bireyler topluluk içinde yeterli düzeyde isyan bilincine ulaşır. fakat bunu desteklemeyen örnekler de söz konusudur. istanbul'da belediye otobüslerine yapılan bilet zamlarını protesto etmek için toplanan bir grup üniversite öğrencisi; otobüslere bilet atmadan binmiş; bunu gören halk, normalde biletsiz binmek gibi bir davranışı olmadığı halde öğrencilere katılıp otobüslere biletsiz binmişlerdir. harekete sonradan katılan halkın bunu bir protesto olarak isyan içgüdüsüyle değil, sadece ve sadece ücretsiz binmek için yaptıkları açık olsa da, netice de bu da bir nedendir. bu örnek halk hareketlerinin kontrol edilemez, düzensiz ve kaotik olduğunu ve bu yönüyle entropi kavramına uygun olduğunu gösterir. yine hep bahsettiğim evren yasaları gereği iktidarın faşist nitelikleri arttıkça, sivil itaatsizlik olarak isimlendirilen bu tip şiddet içermeyen halk hareketleri (isyanları) de artacaktır. odaya tıkılan insan sayısı arttıkça, odadan çıkmak isteyen insan sayısının artması gibi.

baskı altına ne kadar çok insan girerse isyan o kadar yakındır. bir afrika atasözü der ki, karıncalar birlik olursa bir fili öldürebilir.

şimdi geriye tek bir soru kalıyor. bu kadar yazıyı bu soruyu sormak için yazdım. evren tarafından umursanmak mı istiyorsunuz, umursanmamak mı?