bir nevi sıradışı olmak anlamını da içermekte. zira, kimlik arayışının ve marjinal olma çabasının had safhada bulunduğu toplumda ''birşey'' olma hakkını başkasına devretmiş kişi, birçoklarının hayatları boyunca yapamadığını çoktan halletmiş demektir.

insanın bilmediğini bilmesi, suretlere ve de etiketlere aldırış etmemesi ve sonu gelmez isteklerle nefsine zulmetmemesi, mevcut ortamda büyük bir meziyet olarak görünmekte. zira, ruh ne kadar sıradışı tatmine aş ererse, hayat da o denli bayağılaşıyor demektir.

hayatını yüksek residansların tepesinden, toprağa dokunmadan geçiren zengin, rahat geçen günlerinin anlamsız acısını kemanının en ince notasından çıkaran sanatçı, basit bir çözümle işlevi sağlamaktansa göz boyamak için türlü atraksiyona giren mimar hiçbir zaman sıradan olamayacak demektir. zira o sıradışı da değildir. sadece boşa geçen vakitlerine pişman olması gerekir.
canım cigerim rahmim kefenim heyşeyim sevgili ülkem insanlarının kuyruk oluşturma alışkanlıkları şekil itibariyla ok'u (eksik yazılmamıştır doru oku'yunuz) andırmaktadır. yani bu herhangi bir gişe önü efendime söyleyeyim ekmek sırası, ekmek arası şusu busu yani beklemeyi ve önünüzdeknin işini bitirince hedefe yaklaşmayı gerektirecek bir kalabalığın olduğu herhangi bir yerin önü olabilir mevzu olan mekan. o mekanın işlem yapılan yerinde habis bir ur gibi için için büyüyen bir kalabalık kaynaşmaya başlar. kaynaşan eller kollar bacaklar ve bilimum organda işin içindedir. yenen dirsekler, çiğnen ayaklardan sonra hazm safhası da tamamlanınca birbirlerinin ağızlarına sıçmaya çalışırlar. bu durumda iki seçenek vardır kan ve irin içinde sıranızı savunmak ya da sıradan olmak. mücadelemi verdiğim emeğimi tatmin etmeyecekse ve yenen hakkım bir başkasının ağzında ıslanmayacaksa ben sırdan olmayı tercih ederim kardeşim.
biz basit insanlarız biliyorsun;
kim ne vakit yağan yağmura bakıp, işlerin iyiye gideceğini söylese, mevsim haziransa "ekinler yatar" nisansa "zeytinler acılar" deriz. elin adamı "durma yağmur" der, el çocuğu "arap kızına dair söylenenlerin ırkçı ve etik olmayan bir yaklaşııııııııı" anlatır. ama bizim oralarda yağmur çok yağarsa ya ekinler yatıyor ya zeytinler acıyor, bilemedim.

biz basit insanlarız biliyorsun;
ne vakit şişe efes açsak kağıtlarını koparır, şişelerini kırmadan kenara koyarız. nedenini sorgulamadan adet sayarız, çok ısrar eden olursa "körler yapıştıryormuş bu kağıtları, ekmekleridir" deriz, ısrar eden olursa "yarın çoluk çocuk, hurdacı neyin toplar, ekmeğini çıkarır" söyleriz. açıklamalarımız hangi sayfalarda urban legend olmuş aklımız almaz, çok dağıtırsak şişelerimizi kaldırımlarda tuz-buz ederiz, sanki biraz ilkesiziz, anlayamadım.

basit insanlarız biz gördüğün gibi;
aynı fıkraları anlatır, adamı aldatan karıdan bahsederken pis pis sırıtırız. bunların freudyen etkilerini söyleyen neşemizi kaçırdığı için dönüp bakmamayı, bu fıkralardaki boynuzlu koca olsak bile susup saklamayı iyi biliriz. terapi seanslarına gitmeyiz, sosyete olmadığımızdan ve iki fıkra, bir laf atma ile kendimize geliriz.

lüzum yok karıştırmaya, sadece basit olduğumuzdan;
bir işi on şekilde düşünmeyiz, önce yapar, önce eyler sonra çevirir yanlışsa düzeltiriz. cinayet romanları bizim için yazılmaz, biz karılarımızı cinnet anlarımızda 33 yerinden bıçaklayanlar ve bir sinkaflı küfürde kurşun yağdıranlarız, suçumuz sabittir, tck'da basit değildir.

utanılacak bir şey yok bunda, basit insanlarız biz;
basit oyunlar oynarız kahvede, külü yere silkeriz, birisi söylese utanır, anlar ve dediği gibi yaparız, oyuna karışanın aklını alırız. aslında harfleri de rakamları da biliriz de tam yan yana getirmek konusunda biraz dertliyiz.

o da bizim hikmetimiz, basitliğimiz;
yalan da söyleriz kimi zaman, biraz abartma, biraz böbürlenme. yalanlarımız bile basittir, inan. "çöyle vurdum" yahut "şöyle soktum" gibi ufak ufak yeşillenme, hemen de anlarsın.

biz basit insanlarız, biliyorsun;
tanrıya da inanırız, üç gün için de deprem olacağına da. kim kalkıp amerika'dan bahsetse hemen hemen anlarız bir bit yeniği olduğunu, kim kalkıp ana avrat sövse ardından söveriz.

çok oksaydık, çok izleseydik farklı mı olurduk? belki, ama bilmiyorsun, içimiz aynı kalırdı orhan gencebay değil de farid farjad dinlesek de, semer aynı semer çünkü. ve çünkü yemek değil sindirmekle ilgili ve belki bunu seçtiğimizden ve hatta daha az acı verdiğinden.

biz basit insanlarız;
"koyver gitsin"le "amını ırzını siktiğimiiiiii"...
böyle kalacağız.