zorla güzelliğin egemen olduğu dünya üzerinde bütün yaptırım ve tehditkar davranışların ana kaynağı olarak görülen devletlere bağlı silahlı kuvvetler (adı bile, yani...) bir ülke yönetimini her zaman etkiler (isviçre hariç, ne diye bütçe ayırıyorlarsa ?).

şu saatten sonra artık dilimde çıkmaya başlayan tüyleri yolup yolup tekrar duvarlara yapıştırarak yeni bir sanat oluşumu yaratmayı amaçlıyorum. dünya devletler tarihi boyunca bir coğrafi bölgedeki egemenliğin sağlanması, siyasi otoritenin değil, silahlı güçlerin elindedir. "tarihsel süzgeç" dediğimiz aleti kullandığımız zaman elekte kalan top ve tüfekleri görmezden gelip, elenen diğer sonuçlara abanıyoruz. konunun ağırlığını kaldıramayan bünyeler de bu ağır yağ deposu olan mevzunun sadece üstündeki kaymağı sıyırıp afiyetle yiyor.

silahlı kuvvetler dediğimiz şey zorla güzelliğin ham maddesidir. aklınıza hemen devletlerin orduları gelmesin. elindeki terliği tehditkar bir biçimde sallayan anne de bu silahlı kuvvetlere dahildir, okulda sopasına "tosun" ismini veren öğretmen de silahlı kuvvetlerdedir, elindeki evrağı ve pahalı dolma kalemi sallayan patron da silahlı kuvvetlerdedir. zorla güzellik dediğimiz şeyler, yani "okumazsan hamal yaparım", "yapmazsan işten atarım", "konuşursan sıfır veririm", "doğru düzgün yönetmezsen silahımı doğrulturum" temalı harika çalışmalar kişisel vitrinimde dantelli işlemelerle boy göstermektedir.

gel gelelim kastedilen türk silahlı kuvvetlerine, yani daraltmaya başlayalım aslında bu üzerine sayfalarca mevzu yaratılacak şeyi. türkiye'nin kanlı geçmişini az çok okuyan herkesin bildiği gibi türkiye bu -güzel, süper, çiçekli böcekli- günlere can alarak ve can vererek gelmiştir. şunu iddia ediyorum; türkiye'nin, tarihindeki ihtilal, isyan, ideolojik hareketler boyunca kendi vatandaşından (hain diyebilirsiniz, vatansever diyebilirsiniz, önemli değil) aldığı can, "emperyalist" güçlerle yaptığı savaşlardan daha fazladır. yani mevcut "huzur ve barış" ortamını, dosta güven, düşmana korku saldığı günlere gelebilmek için fedakarlıklar yapmış, halka rağmen huzur ortamını bulmuştur.

bilinen veya bilindiğini sandığım basit bir örnek; israil'in filistin üzerindeki politikasını "israil terörist bir devlettir" şeklindeki çıkışıyla özetleyen başbakanın bu tavrı ardından yapılan görüşmeler sonrasında zamanın genelkurmay başkanı hilmi özkök, sopasını göstermiş, recep tayyip erdoğan özür mahiyetinde bir israil gezisi düzenleyerek tsk'nin m60 tankları için modernizasyon talebinde bulunmuştur. kahve bahane yani.

kendi kendisini kutsallaştıran ve kurtuluş savaşı günlerinden eser olmayan bir milletin efradıyız. "türk silahlı kuvvetleri dünyanın en büyük üçüncü ordusu abi"cilerin göğüslerinden fışkıran ordu sevgisi bilmez midir elinde asırlık g3lerin, m1lerin, israil'in hizbullah'dan darbe yiyen ve yamalanan gemilerinin, amerika'nın çürük denizaltılarının, norveç'den alınan garip füzelerin bulunduğu kuru bir ordunun memleket üzerinde hüküm sürdüğünden ?

neyine gurur yaparsınız, neyine alınırsınız bilmem ki.