sevgilim;
dün sana çok benzeyen birini gördüm.
dün gördüğüm herkesi sana benzettim.
dün hiç tanımadığım birine sırf sana benziyor diye, usulca sokulup merhaba demedim.
dün gördüğüm herkes sana benziyor diye, sana usulca sokulup bir merhaba diyemedim.yumruklarla kapıyı zorlayan isyanıma kulak tıkadım. kilidi bir sefer daha döndürdüm. neye direndim biliyor musun? aç gözlülüğüme. senden gelecek bir selam yetmeyecek çünkü, bıraktığım her şeyi geri istemeye başlayacak o aç göz, biliyorum.
ahh, ne kadar çok şey biliyorum!
dün gördüklerimi sana benzetmekten yorulup karanlığa kaçtım. o kuyuların arasında gezindim. kuyuların içleri yine açık renkli bir karanlık...kuyuların içleri ceviz reçeliyle dolmuş. o mayhoş tadı hatırlamak için elimi uzattım, dokunduğum her ceviz tanesi senin suretine büründü. kaçmak için karanlığa saklanmak yapılacak en aptalca şey belli ki.
yürümeye karar verdim. yol - a-çık. açık ama tüm yollar yokuş. yokuşlardan bir tanesi 'ikimiz'in ilk kez anlam kazandığı o yokuş. el ele değilken uyumla yürüyebilmektir a(...). `el ele değilken uyumla yürüyebilmek nedir, ya da neydi sevgilim?`
susuyorduk. soluk alış-verişlerimizi duyuyorduk.
o yokuş bizi nereye çıkardı?
düşerken çok hızlı oluyor, anlayamıyorsun.
her şey başka türlü olabilirdi...
biz yeni tartışmış- yeni barışmış- henüz sıkılmış- bir tutku yeşertmiş- sıradan bir gün geçiriyor olabilirdik. yani şu kaybedince yaşadığımı fark ettiklerim. ama ben şimdi; yüzüne söyleyebileceğim 'kolay sözleri' bir kağıdın cansızlığında zorlaştırıyorum.
üzülüyorum. zaten üzülmediğinde garipleşiyor ya herşey. fırtına öncesi sessizlik gibi. niye üzüldüğümü de biliyorum. geçen gün kirpiğim düştü. bir dilek tut dediler. aklıma bir 'dilek' gelmedi. umutsuzluk bu mu? o halde aşağıya düştüğüm yer senin kolların; asılı kaldığım yer ise umutsuzluk. bir insan nasıl başka bir insanın kirpiğindeki umudu , geleceği karartabilir? diğeri ona niye bu gücü verir?
cevaptan çok sonuç önemli aslında.
dünyada birbirinden en sakınası iki insan iki sevgilidir. birbirini en acımasızca acıtacak ve o acıtma ve acıma zevkini tadacak; tadı nahoş gelse de doymayacak, iki sevgilidir.
ben nihayet senin sevgilin değilim.
acı bana sevgilim.
dün sana çok benzeyen birini gördüm.
dün gördüğüm herkesi sana benzettim.
dün hiç tanımadığım birine sırf sana benziyor diye, usulca sokulup merhaba demedim.
dün gördüğüm herkes sana benziyor diye, sana usulca sokulup bir merhaba diyemedim.yumruklarla kapıyı zorlayan isyanıma kulak tıkadım. kilidi bir sefer daha döndürdüm. neye direndim biliyor musun? aç gözlülüğüme. senden gelecek bir selam yetmeyecek çünkü, bıraktığım her şeyi geri istemeye başlayacak o aç göz, biliyorum.
ahh, ne kadar çok şey biliyorum!
dün gördüklerimi sana benzetmekten yorulup karanlığa kaçtım. o kuyuların arasında gezindim. kuyuların içleri yine açık renkli bir karanlık...kuyuların içleri ceviz reçeliyle dolmuş. o mayhoş tadı hatırlamak için elimi uzattım, dokunduğum her ceviz tanesi senin suretine büründü. kaçmak için karanlığa saklanmak yapılacak en aptalca şey belli ki.
yürümeye karar verdim. yol - a-çık. açık ama tüm yollar yokuş. yokuşlardan bir tanesi 'ikimiz'in ilk kez anlam kazandığı o yokuş. el ele değilken uyumla yürüyebilmektir a(...). `el ele değilken uyumla yürüyebilmek nedir, ya da neydi sevgilim?`
susuyorduk. soluk alış-verişlerimizi duyuyorduk.
o yokuş bizi nereye çıkardı?
düşerken çok hızlı oluyor, anlayamıyorsun.
her şey başka türlü olabilirdi...
biz yeni tartışmış- yeni barışmış- henüz sıkılmış- bir tutku yeşertmiş- sıradan bir gün geçiriyor olabilirdik. yani şu kaybedince yaşadığımı fark ettiklerim. ama ben şimdi; yüzüne söyleyebileceğim 'kolay sözleri' bir kağıdın cansızlığında zorlaştırıyorum.
üzülüyorum. zaten üzülmediğinde garipleşiyor ya herşey. fırtına öncesi sessizlik gibi. niye üzüldüğümü de biliyorum. geçen gün kirpiğim düştü. bir dilek tut dediler. aklıma bir 'dilek' gelmedi. umutsuzluk bu mu? o halde aşağıya düştüğüm yer senin kolların; asılı kaldığım yer ise umutsuzluk. bir insan nasıl başka bir insanın kirpiğindeki umudu , geleceği karartabilir? diğeri ona niye bu gücü verir?
cevaptan çok sonuç önemli aslında.
dünyada birbirinden en sakınası iki insan iki sevgilidir. birbirini en acımasızca acıtacak ve o acıtma ve acıma zevkini tadacak; tadı nahoş gelse de doymayacak, iki sevgilidir.
ben nihayet senin sevgilin değilim.
acı bana sevgilim.