etkinligin iceriginden tabii ki bahsetmiyecegim. ben deli degilim.

etkilerinden bahis ve mevzuu acabilirim. acarim cunku o zirveye katildim. ha, katilmaz olaydim demiyorum, cunku tam lanethvari bir $ey oldu. nasil oldu bilmiyorum. oldu. yapacak hicbir $ey yok.

still'in ba$liginda da belirttigim gibi she where just perfect! adam olun lajsdklasda. otesi yoktur sanirim. 10 milyonminakoyim bira lanajsfksjfdaskljdlasda

sonra ben i$te geldim dorock'a gittim ki bu benim elimde olan bir $ey degildi. o olaydan sonra kendimi toparlamam icin eksi degerde bir $eye bula$mam lazimdi ki kendime geleyim, lakin ba$aramadim. sonra biraz nevizade, biraz araf, biraz birtakim barlar. olmadi lan kjadasda. inanabiliyor musun o okey olayindan sonra kesmedi yahu. kesmedi lan akslda. $imdi cali$tigim barda takilmaca yapiyorum.

kafaya gel minakoyim. nevada'ya lafim yok. elektro, raki, otel kaliforniya diyor gidiyorum adam olun asjdka.
delik bir cep. evet yanlış duymadınız bir adet delik bir cep.

ama cep delik cepken delik kevgirmisin kevgir misin...

opsss şarkı söylemeye başladım.

yani cep deyim anlamıyla delinmedi.

montumun cebi delindi.

efendi gibi dolmuşa bindiğim vakit deve bağırtan yokuşuna gelmeden dolmuş keyfim ve onun kahyası muzik dinlemek istedi. kulaklığı bulmuştum ama telefon yoktu. o anda panik oldum. dolmuşa beni sarayın önünde indirmesini söyledim. o sırada farkettim montumun cebinin delik olduğunu ve telefonun astara kaçtığını yaklaşık on saniyelik bir zaman diliminde istirhamımı geri çekip yola kaldığım yerden devam ettim.

işin matrağı radyoyu ilk açtığımda karşıma bülent ersoy'dan sefam olsun çalıyordu.

şaka gibi yahu.

günün anlam önemine bianen bir öykü anlatmak istiyorum;

- 2 inek bir meşe ağacının en yüksek dallarından birine oturmuş, konuşa konuşa yün örüyorlarmış. o sırada yanlarından uçarak bir fil geçmiş, derken bir fil daha, derken bir fil daha... ineklerden biri, bırakmış yün örmeyi:
- olacak şey değil, demiş; yakın ağaçlardan birine, mutlaka bir yuva kurmuş olmalı bu filler...
kendisi bi kaç gün geride kalsa da etkileri hala sürdüğü için hakkında -anca da olsa- ben de iki laf edebilirim. (yazmaya yazmaya yazamamayayazıyorum.)

nevadasmith'le ben sabaha kadar ekşi zirvelerinde sürtmüşlüğümüz ve iki dirhem uyku çekmişliğimiz nedeniyle bi dünyaydık belki ama biz gene iyiydik, gece pert olup sabaha çıkamayanlar ve sabaha çıkarken kırmızı kart görüp bu cancazım zirveden kalanlar da vardı. nevada bütün akşam ben sarhoş değilim bana sarhoş muamelesi yapmayın muamelesi yaptı ama kimse yemedi. bense inanılmaz şıktım. ben tektim. melekleer... askljaljkas.

robbie'nin her şeyini boşverdim, düğününde kız tarafından mı olucam yoksa kız tarafından mı onu düşünüyorum.

sahneler hayal meyal aklımda. başka bir yere geçince bir takım birbirimizi iğrendiren şeyler yedik diye hatırlıyorum. herkes birbirinin yemeğine laf sokuyordu. damien'ın yediği şey yeşildi ve tanrım ama o nasıl bir mideydi gerçekten. ercan'ın niye kendi var nicki yoktu, gömerim'in niye nicki var kaydı yoktu, o kitapçıya bizi kim soktu ve daha da önemlisi kim çıkardı, lacrimosa "cevab veremedi"yi kime aldı, o dörtlü turuncu muydu kırmızı mıydı, o son mekan kahve miydi bar mıydı, bilemiyorum. hala o kadar yorgunum ki kendime gelemiyorum. kabul ediyormuş gibi yapıyorum ki, 'şaka maka cidden' yaşlanıyoruz. alinin eskisi ağzımıza diş takabilir ama ömrümüze yaş da takabilir mi, takarsa kaça patlar, kaç taksit paklar, bunlar önemli şeyler.

sözün özü ağalar, sevgililer günü dedikleri, ucuz hediyenizin üzerinde bıraktığınız fiyat etiketiymiş. cimri olduğunuz kadar arsızmışsınız da.