'artık bir semt adı vefa' tarzındaki başlığa bakıp vefasızlıktan yakınacağımı sanmayın. sevgide vefa yoksa insan kendine bi bakıp çeki düzen vermeli, diye devam etmek isterdim; karakter sayısı izin verse. zira vefasızlık sevginin değil , insanın problemi. vefa yoksunu bir insanı sevgisizlikle suçlayıp sevgiyi de insanı da vefa ipiyle boğazlamak çoğumuzun düştüğü bir hata. ama kimseyi vefasızlıkla suçlayamazsınız. bu murat 124'ün kaza esansında neden hava yastığı açmadığını sorgulamak gibidir.
hayvanı insana dönüştürmek için bir tutam öfke bir tutam sevgi...vs katıp cila olarak akli melekelerden ince bir tabaka sürmek yeterlidir. yani temel duygular- ilkel insan teşekkülü için olması gerekenler. peki, zaten hamurumuzda var olan 8-10 duygu hissediyoruz diye (zaten onlar da birbirini götürüyor, nefret geldi sevgi gitti, cesaret geldi korku gitti kaldı 4-5) olduk bittik öyle mi? çok şükür belli bir yaşa gelince huyumuzu suyumuzu belleyip ben böyleyim, şöyleyim diye kendimizi tanımlayabiliyoruz. fakat iş orada bitiyor. kendini değiştirmek konu başlığında fazla oyalanmayıp, puslu gelecekte 'yaşamın amacı'nı aramaya koyuluyoruz. sonra kimsenin anlamadığı dertlerimiz oluyor. oysa, insanın önüne konan mücadele basit bir mantığa dayanır. ilkel insanlıktan kurtulmak için daha ince duygu ve daha zarif davranışlarla bezenmek.
mesela merhamet duygusu hepimizin içinde bir tohum olarak atılmış. biz onu sulayalım büyütelim, hayat enerjimizin bir kısmını buna harcayalım. canımız sıkılmasın hem, hem de manevi evrimimizi tamamlayalım. çok fevri davrananlar, çabuk öfkelenenler mülayim olmak için çabalasın. böylelerinin etrafında onları her an çileden çıkararak delirtecek tipler eksik olmaz zaten. imtihanları hep yanıbaşlarındadır. sabırla yoğrulsunlar , öfkenin büktüğü belleri doğrulsun.dillerine sahip olmayanlar kelime orucu tutsunlar. dedikoducular, kendi ayıp listelerini doldursunlar. somurtanlar aynalarla imtihan olsun... vs. alın size uğraş.
vefa duygusu da herkesin sahip olmadıklarından. bu yüzden ona meziyet diyoruz. genelde sevgiyle birlikte görülür. (sevgi tek başına da görülebilir.) sevgi vefasızlığı kaldırabilir. ilgisizliğe de çokça dayandığı görülmüştür. ama vefa sevgisizliğe dayanmıyor. (vefa tek başına görülmez.) bu noktada 'sevgide vefa yoksa , sevgi yoktur' diye başlığa gözünüz kaymasın. hayır, vefa yoksa sevgi var. zaten sorun da bu. sorun vefayı önemsememek. hepimiz sevginin vefasızlığa dayanacağının bilincindeyiz. o yüzden sürekli zorluyoruz. dayandığı yere kadar dayanıyor, ya da vefa imdada yetişiyor. ummadığın anda gelen bir selam, bir telefon, bir jest.
vefalı insan, ilkel insanı habire utandırır durur. oysa ilkel insan aramayı, hal hatır sormayı vefalı insandan daha çok düşünüyordur. 'yani hep aklımdasın inan, ha aradım ha arayacağım.' sonra ikinci evre, bahane bulma: 'arayacağım ama çok yoğunum.' ilerleyen evrelerde karşındakinin zekasına ithafen: 'iki dakikan da mı yok diyeceksin!' burada ikiye ayrılırlar: a) yok vallahi yok, olsa aramaz mıyım? b) olmaz mı, da ben vefasız görgüsüz odunun biriyim. ne desen haklısın, (sen zahmet etme ben kendimi döverim.) oysa bu kadar soytarılık yapacağına bir ara bir sor. zaten aklına geliyorsa bunu ona da göster. ha aklına gelmiyorsa o zaman sevmekten de bahsedemeyeceğiz, uzatmayalım.
birileri unutarak ve utanarak seviyor, birileri hatırlayarak. birileri aramayıp, sormayarak neleri yokettiğinin farkında değil. şimdi unutulana/ihmal edilene mi yazık? vefasızlık bir hastalık gibi her hücresine yerleştiğinde unutan, başkalarını kaybettiği zihninde kendini de kaybedecek. esas ona yazık olacak. oysa oyunun kuralları basitti, vefalı olmayı öğren!
erteleme, hatırla, hatır sor. ki, vefasızlıktan şikayet etmek durumunda kalma. bütün arabalarda hava yastığı yoktur. ve hava yastığı olmayan bir araçla da seyahat edilebilir.
hayvanı insana dönüştürmek için bir tutam öfke bir tutam sevgi...vs katıp cila olarak akli melekelerden ince bir tabaka sürmek yeterlidir. yani temel duygular- ilkel insan teşekkülü için olması gerekenler. peki, zaten hamurumuzda var olan 8-10 duygu hissediyoruz diye (zaten onlar da birbirini götürüyor, nefret geldi sevgi gitti, cesaret geldi korku gitti kaldı 4-5) olduk bittik öyle mi? çok şükür belli bir yaşa gelince huyumuzu suyumuzu belleyip ben böyleyim, şöyleyim diye kendimizi tanımlayabiliyoruz. fakat iş orada bitiyor. kendini değiştirmek konu başlığında fazla oyalanmayıp, puslu gelecekte 'yaşamın amacı'nı aramaya koyuluyoruz. sonra kimsenin anlamadığı dertlerimiz oluyor. oysa, insanın önüne konan mücadele basit bir mantığa dayanır. ilkel insanlıktan kurtulmak için daha ince duygu ve daha zarif davranışlarla bezenmek.
mesela merhamet duygusu hepimizin içinde bir tohum olarak atılmış. biz onu sulayalım büyütelim, hayat enerjimizin bir kısmını buna harcayalım. canımız sıkılmasın hem, hem de manevi evrimimizi tamamlayalım. çok fevri davrananlar, çabuk öfkelenenler mülayim olmak için çabalasın. böylelerinin etrafında onları her an çileden çıkararak delirtecek tipler eksik olmaz zaten. imtihanları hep yanıbaşlarındadır. sabırla yoğrulsunlar , öfkenin büktüğü belleri doğrulsun.dillerine sahip olmayanlar kelime orucu tutsunlar. dedikoducular, kendi ayıp listelerini doldursunlar. somurtanlar aynalarla imtihan olsun... vs. alın size uğraş.
vefa duygusu da herkesin sahip olmadıklarından. bu yüzden ona meziyet diyoruz. genelde sevgiyle birlikte görülür. (sevgi tek başına da görülebilir.) sevgi vefasızlığı kaldırabilir. ilgisizliğe de çokça dayandığı görülmüştür. ama vefa sevgisizliğe dayanmıyor. (vefa tek başına görülmez.) bu noktada 'sevgide vefa yoksa , sevgi yoktur' diye başlığa gözünüz kaymasın. hayır, vefa yoksa sevgi var. zaten sorun da bu. sorun vefayı önemsememek. hepimiz sevginin vefasızlığa dayanacağının bilincindeyiz. o yüzden sürekli zorluyoruz. dayandığı yere kadar dayanıyor, ya da vefa imdada yetişiyor. ummadığın anda gelen bir selam, bir telefon, bir jest.
vefalı insan, ilkel insanı habire utandırır durur. oysa ilkel insan aramayı, hal hatır sormayı vefalı insandan daha çok düşünüyordur. 'yani hep aklımdasın inan, ha aradım ha arayacağım.' sonra ikinci evre, bahane bulma: 'arayacağım ama çok yoğunum.' ilerleyen evrelerde karşındakinin zekasına ithafen: 'iki dakikan da mı yok diyeceksin!' burada ikiye ayrılırlar: a) yok vallahi yok, olsa aramaz mıyım? b) olmaz mı, da ben vefasız görgüsüz odunun biriyim. ne desen haklısın, (sen zahmet etme ben kendimi döverim.) oysa bu kadar soytarılık yapacağına bir ara bir sor. zaten aklına geliyorsa bunu ona da göster. ha aklına gelmiyorsa o zaman sevmekten de bahsedemeyeceğiz, uzatmayalım.
birileri unutarak ve utanarak seviyor, birileri hatırlayarak. birileri aramayıp, sormayarak neleri yokettiğinin farkında değil. şimdi unutulana/ihmal edilene mi yazık? vefasızlık bir hastalık gibi her hücresine yerleştiğinde unutan, başkalarını kaybettiği zihninde kendini de kaybedecek. esas ona yazık olacak. oysa oyunun kuralları basitti, vefalı olmayı öğren!
erteleme, hatırla, hatır sor. ki, vefasızlıktan şikayet etmek durumunda kalma. bütün arabalarda hava yastığı yoktur. ve hava yastığı olmayan bir araçla da seyahat edilebilir.