bu hafta yoğun biçimde sevan nişanyan okudum. oldukça da iyi vakit geçirdim, daha önce niyeyse ya okumamış ya dikkat etmemişim. gerçi bir aralar birinin tavsiyesiyle alınıp kitaplığın olmadık yerine sıkıştırmışım elifin öküzü'nü, artık isminden midir, cisminin bulunduğu toz bezi girmez köşeden midir, o da orada unutulmuş. her neyse vesile oldu, bu hafta okuduk, hayatımızda bu da eksik kalmadı diyebiliriz.

sevan nişanyan, ilgi çekici bir adam, tabii bilimsel çalışmaları ile değil. bu adamla rakı ya da çay masasında saatlerce oturulur, hepsi o kadar. çok gezmiş çok okumuş bir adam, ama akademik falan değil, eldekini vermeyi seviyor, verirken keyif alıyor alınca siz de iyi zaman geçirmiş oluyorsunuz. hepsi bu ve zaten bilimi saymazsak dünyaya bundan daha yararlı adam mı vardır. dünya meselelerine dair bir takım söyledikleri var, tutumları var, fakat hiçbir şeye tapacak bir yapısı yok. konu her neyse onun için çok fani, söylüyor, dalga geçiyor ve kesinlikle geçiyor. bunun yanında bir şeye gerçekten ilgi duyunca peşini bırakmıyor, bir hevesle başladığı etimoloji işinden çıkardığı sözlük türünün iyi örneklerindenmiş dediklerine göre (benim anladığım bir şey değil), ali nesinle birlikte matematik köyünü kurarken jandarmalarla girdiği mücadeleyi sonuna kadar sürdürüyor, şirince'de tatil köyü kurarken hapislere girmeyi göze alıyor. fakat dışarıdan bakınca bütün bunlar onun için sadece bir oyun gibi görünüyor. mesela bizim fırat'ın beynini parçalarcasına bitirmeye çalıştığı bilmemkaç bin parçalık puzzlelar gibi etimoloji işi, pek tabii zorluk derecesi daha ileride. diğer işleri de çocukken oynadığımız oyunlar gibi, adam keyif alıyor, keyif aldıkça sürdürüyor. hiç değilse izlenimim bu. velhasıl büyük gerçeklikler, sihirli formüller beklemeksizin okuyanlar için keyifli olabilecek bir deneyim.

fakat garip değil mi, bu adam 10-12 dil biliyormuş, dünyayı gezmiş, birkaç enteresan iş daha yapmış bunları ben yeni öğreniyorum da zevcesi ile olan münasebetlerini herkes kadar biliyorum. sevan nişanyan ismi ile ilgili ilk çağrışım %90 oranında kavanoz ve bok içermekte, rahatsız edici. konu gündeme geldiği sırada benzer bir konuyla uğraşıyordum, o yüzden birkaç sohbette bahsi geçti. ben de inatla kendi derdimi anlattıkça sevan nişanyan'ın putu olup taşlandım, sonra da sustum geri çekildim, ne sevan ne nişanyan umurumda olmadı. şimdi muhtelif sözlüklere bakıyorum da adam için söylenmedik laf kalmamış; kemalizm konusundaki tutumundan, bıyıklarının tipine, keline, elde ne malzeme varsa bu kavanoz konusu ile birlikte işlenmiş durmuş. koca bir savunma cephesi oluşmuş, farklı nedenlerle derdi olanlar da bu malzemeden yararlanmış. murat bardakçı bile buradan giydirmiş aklınca. hadi kadın hakları falan diyenler iyi güzel hoş da bardakçı dediğin orada pelin'e her tür aşağılamayı hoş gören, erhan bey'in homofobisini anlayışla karşılayan adam. sözlük taifesinin sığlığını ise hiç tekrar etmeyeceğim.

karısına bok atmış, sayfalar sayfalar yazılmış, konuşulmuş, hatta zamanında konuyu bile bilmezken suç ortağı olmuşuz durduk yere... iyi de bize ne! hakikaten bize ne, bu konuya ilgimiz nereden geliyor, iki kişinin arasında geçen, etki alanı da bilemedin 100-200 kişiyi aşmayan (bu kadar yüksek bir rakam bile hoş değil ya) bir hadise üzerine bu kadar beyin lobu ayırmak bir parça nevrotik bir şey değil mi? hele hele bu davranış üzerinden adamın siyasal tutumlarını sorgulamak (etnik kimliğini sorgulayanları görmezden gelelim, görülecek manzara değil) bütün inanış ve bilgilerin iflas eşiği değil mi?

eylemin doğruluğunu, iyiliğini, uygunluğunu, tutarlılığını, değerini tartışmıyorum. nedenleriyle ilgilenmiyorum, tüm bunlarla ilgilenilsin diye çatır çatır vergi ödüyor, mahkemeleri, sosyal güvenlik kurumlarını, hastaneleri, eğitim ve araştırma kurumlarını finanse ediyorum. bunlara güvenmemekle birlikte bu güvensizliğimi daha ciddi bahislere saklıyorum. ve hepimize kalan, üstelik ne kadar konuşsak tüketemeyeceğimiz koca bir sosyal alan var ki konu bunun içine girmiyor. konunun sosyal ve siyasal bir tane bile bağlantısı yok. kadına şiddeti mi tartışacaksınız, kişiler üzerinden değil kurumlar ve tarihsellik üzerinden tartışın. bazı siyasal görüşleri mi tartışacaksınız, lütfen önce kendinizi biraz budayın. agos'a imza ile ültimatom verenler var bir de. bunun tipik bir güç gösterisi olduğunu düşünüyorum, alt katından çığlıklar gelen komşunun kapısını çalamayıp sonraki gün adamın (hatta ve adam ve kadının ortak) arabasını çizmek gibi bir şey bu.

kadın erkek ilişkilerinin mahremiyetiymiş, kutsallığı, özel kalması gerektiğiymiş, işim olmaz bunları anlatmakla. anlatsam buradan toplumsal bir etik mi çıkacak, zaten en iyisinden en reziline kadar her tür ilişkiyi her an gözetleyebiliyoruz. üzerine de yorum yapabiliyoruz ve milletin ağzı torba değil ki büzesin. teoman bilmemne etmiş, gördüysek yorumlarız da, bilmemkim yol ortasında bilmem hangi sebeple karısını tokatlamış, lafımız vardır, bilmemkim kocasına taktığı deri bilmemneler askılarını unuttuğu için adam bilmemne olmuş, gülmezsek insan değiliz. eee ya da ingiliz'in demesiyle; so what?

bunları hayatın temeli gibi el alıp üstelik koca koca sosyal tezler bina edenler var. işte bu aşiret toplumunda olabilecek bir şeydir, orada şefin, şamanın, diğerinin yaptıkları herkesi ilgilendirir. adamın karısıyla ettiği kavganın sonucunda mahsulün kötü olması olasıdır ya da başka aşiretten alınan gelinin söyledikleri başka işleri tetikleyebilir. şehirli insanın karşı komşusunu tanımadığı bugün aşiret toplumu olduğumuzu söylesem kim inanır. fakat son on yılın görkemli teknolojik gelişmeleri ile yaratılan bir dedikodu toplumu var. kimin ne yaptığına dair anında fikir sahibi edilen, bedava bilmemkaç kontor ile her an birileriyle konuşmak zorundaymış gibi hissetirilen, bilinebilecek her şeyin ortaya çıkarıldığı bir dünyada bilginin kişiselleştiğine kani edilen insanların toplumu: dedikodu toplumu. ve bu toplumun ilk çağdan beri değişmez hilesi; kitleler, başkalarının günahları ile arınırlar. bir daha düşünelim: onca tecavüzün, şiddetin, otun bokun olmadığı toplumda mümkün mü kendi cinselliğimizden şüphe etmememiz, bu kadar geniş ve gönlü ferah olmamız değil mi biraz da aramızdan bu kadar alçak çıkarmamızın nedeni. bu topluma ve toplama feministler, sosyalistler, liberaller, kişisel alanlara burnunu sokan herkes ama herkes bir şekilde giriyor.

sevan nişanyan, keyifli yazılar yazıyor, keyifli yaşıyor ve bunu paylaşıyor, hepsi o kadar. kendisi ne dünyayı kurtaracak bir kanaat önderi, ne günahlarımızdan kurtarmaya gelmiş mesih, ne soros'un büyük planındaki vezir taşı, öyle iddiaları da yok zaten.

geçerken not: bu kadın erkek ilişkilerinin sosyal siyasal sonuçlarla ele alınması konusunu daha önce yazmıştım, ama buraya kopyalasam hiç okunmaz. onu, bir ara, az toparlayıp laneth formatına uydurup ekler, buraya bkz koyarım.