sonuncu kadeh
sonuncu sigara
bu el var ki
bir daha kalkmayacak

hep bu düşünceler içinde yaşadım. savaş zamanı cepheye izinli gelmiş bir asker gibi debdebe ile yaşadım ve savaşın kaybedileceği aşikardı.

geriye dönüp baktığımda neşeli bir ömür sürdüğümü söyleyebilirim. arada sırada bol kavgalı bol gerilimli çokça entrikalı - ve karşı entrikalı- bir yaşam.

eh arada bir kaç zafer bir kaç yenilgi ve sonucundaysa alacak verecek dengesinin denk gelmesi, gayet normal.

hovarda bir yaşantının sonucu mu diyeceğim yoksa hovardalığın nedeni mi diyeceğim bilemiyorum ama kinizm benim hayatta lokomotifim oldu.

çok iyi anladım ki ben bir yerde kök salamam, çünkü bir yerde durmak canımı sıkar, ve kendi kendimin canımın sıkmak ihanettir.

gelgelelim ki durağan bir dünyada yaşiyoruz. maceranin olmadığı büyük savaşların rafa kalktığı bir çağda pinekliyoruz.

gün gelecek yine fırtınalar kopacak, polonya düşecek, danimarka işgal edilecek, alsas loren kaz kafalı akz adımlılar girecek radyolar da lili marlenler we meet againler çalınacak.

işte o günler ben yine sahnede olacağım. lizbon uçağını beklemeyeceğim. aktif olarak cephe gersinde bir haltlar karıştıracağım.

ama bunlar bir daha olmayacağı boş bir avunma, uykuya dalmadan önce görülecek rüyalardan önce ki bir rüya.

peki şimdi ne olacak jose? fonda bir kaç tıngırtıyla sefahatin, gecekondu kokteylertinde fraksız boy göstermek, kocakarı dizilerinin kritiklerinden gayrı elde bir şey yok.

natürmont manzaralı bir yerde şeritli yazıcının çıt çıt sesi, bürokrasiyle tango vesaire vesaire...

düşünceler yokmuş gibi avanak avanak dışarıya bakmak ve düşünceleri kelimelendirmek ihtiyacını uzun bir süre rafa kaldırmak vesaire...

zaten düşünceleri kelimelendirsen ne yazar kaldırmasan ne yazar?

çabuk çocuk yap
- ben çocuk falan yapamam
- o zaman sen köfte yap ben çocuk yapayım
- nasıl olacak o iş
- ne bileyim ben köfte yaparken sana soruyor muyum?