geçen pazar günümü ayırarak okuduğum stefan zweig eseri. yani bir gün ayırarak çok rahatlıkla bitirebileceğiniz bir öykü. oldukça da leziz bir hikaye. artık eskisi kadar yazamayan aspirin, eskisiden okuyamadığı kadar okumaya başladı bunu farkediyorum. ayrıca bu bir içsel konuşmaydı buraya yazılmayacaktı niye yazdım bilmiyorum. bu son cümlede öyleydi. bak bu da. *(*böyle gider bu).

türkçe ye satranç adıyla çevrilmiş. gerçekten enteresan bir konusu var. kısaca bahsedeyim;

2. dünya savaşı sırasında esir düşmüş bir adam var. eski avusturya da imparatorluğun finansal işleriyle ilgileniyor zamanında. bu yüzden ki esir alınıyor ve imparatorluğun gizli olan hazinelerinin yerini öğrenilmesi amacıyla işkenceye maruz bırakılıyor. lakin işkence yöntemi bilinenlerin tamamen dışında bir yöntem. bir otel odasına kapatılıyor bu adam. sadece bir yatak, bir masa, bir leğen ve bir pencere var. okuyacak bir gazete, kitap yahut dergi, konuşabilecek bir insan yok. tamamen hiçliğe terkediliyor ve psikolojik bir işkenceye tutuluyor.

ilk düşündüğünüzde yani empati kurup adamın yerine kendinizi koyduğunuzda dayanılabilir gibi düşünüyorsunuz ancak bu süreç uzadıkça nasıl dayanılamayacak vaziyete ulaştığını tasvirleriyle anlatması sizi dehşete düşürüyor. 6 ay boyunca bu tarz bir işkenceye maruz kalmış bir vaziyetteyken sorgu odasına alınmadan önce, gardiyanların birinin paltosundan bir kitap çalıyor. ancak kitap bir satranç kitabı. ve içinde hiç bir teorik bilgi yok. sadece fotoğraflar ve dünya şampiyonlarının final maçlarında karşılaştıkları problemleri çözüş şekilleri anlatılıyor.

bizim eleman yapacak birşey yok nasılsa diyor, tüm oyunları ezberliyor ve orada böylece bir kaç ay geçiriyor. ancak bir satranç tahtası vs yok. tamamen aklında kurguluyor bunları. aklında oynuyor oyunları. tabii ki bir süre sonra bunu da tüketiyor. napsam napsam diye düşünürken kafasının içinde iki ayrı oyuncu oluşturarak kendisiyle maç yapabileceğini düşünüyor ve bunu inanması güç bir şekilde başarıyor. ancak bu oyunlar onu ciddi sinirsel rahatsızlıklara götürüyor. beynini aşırı zorlaması nedeniyle yüksek ateşlenmeler geçiriyor ve sonunda hastaneye kaldırılarak, rapor veriliyor. doktor raporuyla bir akıl hastası olduğunu herhangi bir bilgi edinilemeyeceğini onaylıyor. hitlerin ajanları da onu ülke dışına sürülmesi koşuluyla serbest bırakıyorlar.

buraya kadarı hikayenin bir bölümü.

bir de dünya satranç şampiyonu var ki işin içinde, olaylar bir gemide gelişen üç satranç maçı üzerine kuruluyor. bu şampiyon kişisi tam anlamıyla bir mal. ne doğru dürüst konuşabiliyor ne de yazı yazabiliyor. küçüklüğünde geçirdiği ağır travmalar nedeniyle beyin fonksiyonlarını tam manasıyla kullanamıyor. ancak satranç konusunda oldukça yetenekli olduğu keşfediliyor daha sonralarında. oldukça ünlü oluyor ki dünya şampiyonluğu ünlülüğü için gayet iyi bir yafta zaten.

bu iki kişi gemide karşılaşıyor ve maçlar yaparak kitabın sonuna geliniyor. sonunu yazmayayım zira yeterince bahsettim içerikten. merak eden iki saatini ayırsın ve bu leziz kitabı temin ederek okusun. gerçekten entresen bir kitaptı. tavsiyemdir.

işte kitapevinde çalışmanın faydaları bunlar azizim. buluyosun buluşturuyorsun ilginç kitapları falan. oku sonra yerine koy. seviyorum bunu. *(*ehehhe )