günahmış; midyat-seyfo; gülün!! e, ne diyeyim ki başka.. hayatın tadı, şiirin yeni türeyen jargondaki lafıyla 'kanka'sı, lacrimosa'nın ve kilisenin sürekli tükettiği kutsal -nezdimde- içecek işte..
öğrenciydik, hani paramızın fazla olmadığı ortadaydı.. makarna yemekten bıkmış, rakıya hasret kalmıştık. zor günlerdi bizim için.. farklıydık çünkü.. yaşıtlarımız gibi değildik.. çok fazla şiir, çok fazla şişe, çok fazla ömür tüketmiştik.. seyrelterek içtiğimiz şaraplar, gazozla içtiğimiz şaraplar daha etkisini yitirmemiş, kupa bardakların içine damlayan gözyaşlarımız henüz kurumamıştı.. aylardan mayıstı ve biz şarap içiyorduk, akdeniz'e karşı, girne'nin o eşsiz sahillerinde.. sevdiğimizle, sevdiklerimizle aramızda akdeniz vardı ve biz şarap içiyorduk, zevkimizden değil, parasızlıktan seyrelterek.. şarap içiyor, ağlıyor, şiir okuyor, gecenin bi' yarısında kitabını okuduğumuz iskender'i arıyor, sıhhatine lan diyorduk.. ne işimize yarıyordu bu bilmiyorduk ama, yalnız olmadığımızı, yalnız olmadığını ispatlamaya çalışıyor olabilirdik sanırım..
sonra, sonra öğrencilik de bitti. her şey gibi o da kısa sürdü.. birtakım nedenlerden dolayı üniversiteyi de yarım bıraktık, tıpkı örselenmiş hayatlarımız gibi.. bıraktık bırakmasına da, o son gün, o her şeyi geride bırakıp evime döndüğüm gün bile seyrelterek içmiştik şarabımızı.. ateşi yakmış, şarkılarımızı hazırlamış, kupalara doldurmuştuk en adisinden diye adlandırılan şarabımızı.. enfesti bizim için, şarap, köpek öldürendi.. yıldız saymayı, içe içe köpek olmayı seviyorduk çünkü.. mayıstı, seni o yüzden bağışladım demişti iskender kanlı masal'da, ve biz, bağışlayamadık kimseyi mayıs ayında.. şarabımızı içtik, winston'umuzu yaktık, yuvarlak kalçalı hatunları, yağmuları, hedeleri düşünmeye, devrim planları kurmaya devam ettik.. şarap enfesti, şarap kraldı lakin, rakı'yı çok özledik!..
öğrenciydik, hani paramızın fazla olmadığı ortadaydı.. makarna yemekten bıkmış, rakıya hasret kalmıştık. zor günlerdi bizim için.. farklıydık çünkü.. yaşıtlarımız gibi değildik.. çok fazla şiir, çok fazla şişe, çok fazla ömür tüketmiştik.. seyrelterek içtiğimiz şaraplar, gazozla içtiğimiz şaraplar daha etkisini yitirmemiş, kupa bardakların içine damlayan gözyaşlarımız henüz kurumamıştı.. aylardan mayıstı ve biz şarap içiyorduk, akdeniz'e karşı, girne'nin o eşsiz sahillerinde.. sevdiğimizle, sevdiklerimizle aramızda akdeniz vardı ve biz şarap içiyorduk, zevkimizden değil, parasızlıktan seyrelterek.. şarap içiyor, ağlıyor, şiir okuyor, gecenin bi' yarısında kitabını okuduğumuz iskender'i arıyor, sıhhatine lan diyorduk.. ne işimize yarıyordu bu bilmiyorduk ama, yalnız olmadığımızı, yalnız olmadığını ispatlamaya çalışıyor olabilirdik sanırım..
sonra, sonra öğrencilik de bitti. her şey gibi o da kısa sürdü.. birtakım nedenlerden dolayı üniversiteyi de yarım bıraktık, tıpkı örselenmiş hayatlarımız gibi.. bıraktık bırakmasına da, o son gün, o her şeyi geride bırakıp evime döndüğüm gün bile seyrelterek içmiştik şarabımızı.. ateşi yakmış, şarkılarımızı hazırlamış, kupalara doldurmuştuk en adisinden diye adlandırılan şarabımızı.. enfesti bizim için, şarap, köpek öldürendi.. yıldız saymayı, içe içe köpek olmayı seviyorduk çünkü.. mayıstı, seni o yüzden bağışladım demişti iskender kanlı masal'da, ve biz, bağışlayamadık kimseyi mayıs ayında.. şarabımızı içtik, winston'umuzu yaktık, yuvarlak kalçalı hatunları, yağmuları, hedeleri düşünmeye, devrim planları kurmaya devam ettik.. şarap enfesti, şarap kraldı lakin, rakı'yı çok özledik!..