kökeni roma dönemi'ne dayanan bu kelime ile ilgili yarın küçük bir kıyamet kopacak gibi duruyor. başını ekşi sözlük'ün çektiği birçok farklı iletişim ağına mensup binlerce kişi istanbul/taksim'de sansüre 'hayır' diyecek. insanların organize gösteri yaparak özgürlükten yana tavır koyması kesinlikle sevindirici. her ne kadar yarına ait organizasyonu domine eden ekşi sözlük'ün, söz konusu gösteriye katılan iletişim ağları arasında sansür konusunda 'tencere dibin kara seninki benden kara' atasözünü andırır bir otosansüre kurban gitmesi ironik kaçsa da eylemi destekliyorum.

gelelim sansür kavramının özüne. roma'da censor denen magistralar vardı. magistrayı da günümüz bakanlık makamı olarak kabul edebiliriz. censor, ahlaktan sorumluydu. bu ölü dilden yaşayan bir dil olan fransızca'ya geçiş yapan kelime censure halini almış ve türkçe karşılığı da nihayet sansür oluvermiş.

sansür genel ahlak denen ne idüğü belirsiz kavramı korumak adına devlet denen otoritenin bireyin kafası üzerinde sallandırdığı demokles kılıcı'ndan başkası değildir esasen. sansür aracılığıyla devlet bireye 'sen akıl sağlığını, ahlakını koruyamıyorsun, ben alacağım önlemlerle senin bu yöndeki gelişimini korumakla kendimi görevli ve yetkili sayıyorum' demektedir.

ancak görünenle aslında olan çoğu kez farklı olduğu üzere sansür konusunda da devletin sergilediği tavır ile amaçladığı çoğu kez birbirinden farklı olagelmiştir.

roman türünün atası sayılan la manchalı yaratıcı asilzade don quijote'nin maceralarını yazan cervantes de zamanında engizisyon mahkemesi'nden hayli tırpan yemiştir. bunu güncel baskılarda dahi tüm çıplaklığıyla görmekteyiz. elbette günümüz ortalama ahlak anlayışı baz alındığında engizisyonun yasakladığı kısımları okuduğumuzda bunların gayet sıradan, hemen her gün çeşitli vesilelerle karşımıza çıkabilecek türden olaylara ilişkin olduğunu da görebiliriz.

peki, günümüzden geçmişe baktığımızda kınadığımız engizisyon mahkemesi zihniyetinin, bugün sansür ile varlığını devlet kanalıyla sürdürdüğünü söylemek ne kadar uç bir yorum olurdu? kesinlikle uç olmazdı. zira bundan iki yüzyıl sonra bugünkü ahlak anlayışının da başkalaşacağını, bugün sansüre takılan birçok yazının, sözün ve sairenin iki yüzyıl sonra normal karşılanacağını öngörmek için dahi olmaya gerek yok.

öyleyse devlet niçin sansüre başvuruyor? çocukları muzır neşriyattan korumak için mi? devletin çocukları bu denli umursaması, bu uğurda yetişkin bireylerin düşünce ve ifade özgürlüklerini hoyratça budaması normal karşılanabilir mi? sözü geçen bu 'muzır neşriyat'ı çocukların uzanamayacağı yere saklamak mümkün müdür? çocukların uzanamayacağı bir yer var mıdır?

bu gibi sorular çoğaltılarak sıralanabilir. devletin asıl amacının aslında bireyi kötü olandan korumak değil; kontrol altına almak olduğu açık. çünkü devlet var oldukça bireyle çatışma halinde olmak zorunda. işin içine düzen, hukuk, kural gibi kavramlar girdiği an, özgürlükler kağıt üzerinde de olsa sınırlanmış demektir. uygulama da devletin ajanları eliyle şekillendiğinden, kağıt üzerinde kalmayan bu sınırlama bireylerin hayatını doğrudan etkileyecektir.

sansürü bu gece ortadan kaldırsak; ertesi sabah ülkenin kaosa uyanacağını zannetmiyor herhalde devlet yetkilileri. onlar bireylerin siyaset yapanlardan fazla düşünmesini, düşüncelerini ifade etmesini, bu uğurda örgütlenmesini istemediği ya da bütün bunların kendi kontrolü altında yapılmasını sağlamaya çalıştığı için sansür doğuyor. yoksa tozun dumana katıldığı günümüz türkiye'sinde çocukların geleceğini pek umursayan olduğunu sanmıyorum.