suyu aslına çevirmek için kalktım gece gece. bir parça şarap damlattım, dediklerini duymazdan geldim de üsteli "ya tutarsa" diye üstelemedim. suda bir kapris bir kapris, kırmızıya doğru verecek rengini, ama habire yoğuruyor, hem biliyorum pita dediğin çok yoğrulsa da yetişir sabaha illa. "su" dedim "akıllı ol desem feryat edeceksin, ama bizim de destur deyişimiz vardır" su akıllandı galiba biraz biraz; "üç kuruşa yedi okka kaktüs özü koyarsan olacak bu iş" dedi.
simayayı çözdüm o vakit. demek bütün iş kaktüsten öz almakta, vardım sali agaya, sali aga, devirmiş 35'i viski sordum sanar, açıkladım. bana verdi tuborg mexicana, aldım diye onayı suya döndüm. ba, arada içivermişim, tamamlayamadım okkayı. o arada yedi cüceler ormandan dönüyorlar, hal hatır sorduk, bir iki laf ettiler, ama anlamadım bunlar bütün gün ormanda ne yaparlar, sanki masal toplumunda değer hasıl olmuş da satacaklar odunu. ayrıca su bu konuda da yorum yapmadı, pamuk'tan bahsedince az daha kızıla çaldı.
ben de dedim biraz daha ışık tutsam goethe ölür mü, onu denedim. kısmetsiz kokular gelince burnuma dedim sirkeye dönüyor, şaraba az kaldı. bu ara saray kalabalığı da toplanmış, bir soytarı var böyle uzaktan rüştü asyali'yı andırıyor, car car konuşuyor. yok ben yapamazmışım yok tutmazmış, verdim odunu kafasına, sonra pamuk geldi öptü beni, hem dudaktan dayı. o zaman balığın batınca yan gitmesinden azıcık pekmezinden akıttım suya bu kelin, ahanda öyle renk tutuverdi. ben de o zaman bir güvercin var postacı, çağırdım bunu, ekmil verdi, daha elini indirmeden kafasından tuttuğum gibi daldırdım şaraba, kafası güzel oldu, mardin oldu.
onu kesip yemeden saldım çiçekdağına bir neşet tutturdu ki aman allah yanarsın:
"şemşanın duldasında yata yata yağnıma gulunc girdi yar yar"