tahta masaların yerini çoktan plastik masalar almış. plastik ve spastik çağın masası başka neyden olur ki? meşeden olmaz gıcık plastikten olur.

suni deri, peluş ve naylon herşey sahte hilaf.

saçlar bile boya, adi bir aseton kokusu üstüne saman oksarmışcasına bir hissiyat.

taş ve tahtanın dürüstlüğü bile yok.

çelik, cam, betonun kişiliksizliği ruhsuzluğu gökdelen gözdelenlerde saraylarda kılşebek mobilyanın suntadan yapılma çekyatlarında uyuyoruz.

baza, oturma odası, kan gibi ılık bir suda kulaç atıyoruz.

hedefler hiç bir zaman olmadı.

golyatlar her daim var oldu.

mısır çarsısında kıytırık çin malı materyaller alıp ehehehee ne kadar ucuza aldım diye sevindirik oluyoruz.

elbette ucuz etin yahnisinin ucuz olduğunu pas geçerek.

ucuz yaşıyoruz ucuz öleceğiz.

kenef oturaklı halk otobüsü altında da kalabiliriz.

ya da tüp patlamasından ölebiliriz.

enstürmanlar öldü çoktan, remixler geldi hayatımıza.

dijitalliğe bu kadar teslim olmamalıydık.

iletişim çağında iletişimsizliği yaşıyoruz.

konuşmasını biliyoruz ama konuşacak birşeyimiz yok.

sadece savullanıyoruz.

bir güreş tutturmuşuz gidiyoruz.

kendimize fil yutmuş yılan resimlerini şapka diye sokuşturuyoruz.

üstüne kravatlardan konuşuyoruz.

ışık var mı?

yok.

katresi bile yok.

sadece saba makamını bekliyoruz zifiri karanlıklarda.

ama olmuyor olamamıyor.

sonuç mu?

işte öyle bir saba makamı çalmakta zihinlerde....