önce beynim karıncalanıyor. sanki elimi uzatsam her bir hücresine dokunup o titreşimleri birbirlerine iletmelerine engel olabilirmişim gibi hissediyorum. uzatıyorum elimi. bir avuç saç teli kopartıp önüme koyuyorum. sonra bir daha, bir daha.

noluyor bana böyle? içim sıkılıyor. önce kıyafetler dar geliyor. bir bir çıkartıp rasgele çevreye fırlatıyorum. olağan olmayan dağınıklığı görüpte, gözlerim çıplak olduğuma inanabilsin, beyindeki inanmakla ilgili merkezlere doğru sinyalleri gönderebilsin diye odada çırılçıplak geziyorum.

evet çıplağım ama hala bir darlık var bedenimde. aynaya denk geliyorum odada gezerken. tenim gözüme çarpıyor. onu da soysam rahatlar mıyım acaba. bilmiyorum. aslında biliyorumda bilmiyorum. beynimin hala uyuşmamış olan köşesi biliyor ki, tenimi de soyarsam canım acıyacak. ruhum itiraz ediyor beynime, uyuşturarak ele geçirdiği hücreler ile 'yok öyle bir şey' diyor bana. 'özgür olmak için daha derine inmelisin'.

o'nu dinliyorum, ruhumu. sıkkın olan o. beyin ondan iyi mi bilecek. ellerimden başlıyorum soymaya. her et parçasında kırmızı bi'şeyler akıyor tenimden. emiyorum, tuzlu bir sıvı. hoşuma gidiyor. bir parça daha koparıp yeniden emiyorum. ellerim kıpkırmızı ve beynim hala uyuşuk, ruhum hala sıkkın. biraz canım acıyor sanki. acı hoşuma gidiyor nedense. eskilerden nerden duyduğumu hatırlamaya bile çaba göstermediğim bir söz geliyor aklıma. 'özgürlüğe giden yol acılardan geçer'. böyle miydi değil miydi. umursamıyorum. acı özgürleştirecek ruhumu, sadece biliyorum.

bilmek yeter mi her şeye? şu an yetiyor daha ne diyorum. bedenimden kurtulmak istiyor ruhum. işte ancak o zaman gerçekten özgür olabilirim. peki ya istiyor muyum bunu?

ne çok soru soruyorum ben. neden, niçin vesaire vesaire. soru sormadan öğrenilir mi? öğrenmek ne işe yarar? öğrendiklerin bugüne kadar ne kattı sana? keşke hiçbir şey bilmeyen yeni doğmuş bir bebek olabilseydin diyorum kendi kendime. ama ne mümkün. yaşanılanlar yaşandı. yaşanmışlıkların ağırlığı değil miydi senin ruhunu sıkan. ve de hala yaşamakta olduğun yaşam.

bunları düşünmemeliyim. düşünmem gereken tek şey ruhumun sıkkınlığı ve benim onu özgür bırakabilecek cesaretimin asla olmayacağı.