yazdıklarının içeriği her ne kadar benim fikirlerime zıt olsa da, yazdıklarını okutan adam. konuşurken de dinletiyor. şeytan tüyü var bu adamda.
randevusuna geç kalmış birinin telaşına sahip olsam da bu yazıyı kaleme alırken bu kadar telaşlı olduğum söylenemez. belki de hayatım boyunca şahsımda tevellüt eden en ciddi borcu, her ne kadar gecikmiş olsam da, ifa etmek durumundayım. "o kadar geciktik, biraz daha geciksek ne çıkar" dememeli. haklı olduğuma inandığım ama ortada kırılan bir kalp veya boşa çıkan bir öngüven olduğunda her nasıl acıyorsa içim, haksız olduğum zamanlarda çok daha fazla acıyor.

bütün o hengamenin sebebi, tek kişiye yıkılmak istenen bir mizansenin çok daha fazla ses getirmesi için (bu tek kişinin yaptığı türden) bir evhamlı kurguya ihtiyaç vardı. patlayacak piyango, buna en uygun durumda olan robbiefowler'ı seçti patlamak için. piyango metaforu kullanıp suçu da mistik güçlere atma 'düşük'lüğüne bulaşacak değilim. kabahatliyim.

bir an, saniyenin milyonda biri kadar bir süre için bile; iğne ucundan yüzlerce kez daha ufak bir küçüklükle ölçülecek derecede bir şüphe dahi beslemediğim halde, o sıra içinde bulunduğum durumun verdiği agresiflikle zerre hak etmediği ithamlarda bulundum. her ne kadar bunu bir kesinlik arz etmeyecek ve muğlak bir şekilde ortaya sersem de, eskilerin 'şüyuu vukuundan beter' dedikleri türden bir şüphenin muhatabı kıldım kendisini. allah'tan af dilemedim, çünkü yediğim kulunun hakkıydı. hak etmediği bir imaj yaratıp toplum nezdindeki itibarını ne kadar zedelediyse, ben de o nispette haksızdım. fakat o esnada yaptığım haksızlıktan ziyade, bertaraf ettiğim, çirkefliğine çirkeflikle karşılık verdiğim için rahatlık duyduğum üçüncü kişiyle ilgili hissettiklerim baskın çıktığından, vicdan muhakemelerimden kefaretle tahliye yolunu kullanıp kurtardım kendimi. fakat artık zamanaşımı korkusu sardı bünyemi. ben beraat etmeden, durumu açıkça ortaya sermeden bu mahkeme sonlanırsa kendim için de bir ömür sürecek bir azap hasıl olacaktı, buna müsaade edemezdim.

her ne kadar anlamlandırmakta güçlük çektiğim birtakım hal ve tavırları olsa da, bu, asla ve asla muhatabı kıldığım ithamların ve dahi onların milyonda birinin hedefi olmasını mazur ya da haklı kılamaz.

'ciğeri beş para etmez' diye nitelendirilen ve bu tavsifte robbiefowler'la asgari müşterekte bulunduğumuzdan emin olduğum birtakım kemiksizlerin, bir ve üstüne yarım seneden daha uzun müddet geçmesine ve yaşanan tüm bunların bizzat ikimizin arasında veya kaç kişiysek onlarla 'aramızda' vuku bulmasına rağmen, sanki kendilerine veya kan hısımlarına veyahut da sıhrã® hısımlarına tecavüze yeltenilmiş de bu elã®m hadisenin failleri çüklerini sallaya sallaya ortalıkta dolaşıyormuş gibi bir tutum içine girmelerini kendim bakımından değil de, haksızlık ettiğimi yukarıda izaha gayret ettiğim robbiefowler bakımından son derece üzüntü verici buluyorum. ama sonuçta bu da benim kapıma çıkıyor: üzülen ben oluyorum.

tüm bunları bir laneth toplantısı öncesi boğaz'a karşı çay yudumlarken çok daha tafsilatlı biçimde açıklardım kendisine: her ne olursa olsun, sonuna kadar dinleyeceğini bilmenin rahatlığıyla. fakat bu, biraz bu 'temcit pilavcıları' yüzünden, biraz da hallolmamış meselenin sanki üzerimizde dolaşan ve yağıp gürlemeye teşne bir buluta benzeyişinden ötürü bu mecrada; çoğunuzun "sanal ortam" diyerek burun kıvırdığı ama şu yazının tamamını okurken yine sanal ortamda olduğu gerçeğini es geçtiği bu son derece 'gerçek' ortamda ilan, ihtar ve alakalı alakasız tüm üçüncü ve iki buçuğuncu kişilere ihbarı gerekli ve zorunlu kılmıştır. saygılarımla ve asaleten arz ederim.
bazen durduk yere, çok az ömrüm kalmış, ölecekmişim, ya da ne olduğu hakkında fikrimin olmadığı çok kötü bir şeyler olacakmış ve ben nasıl olacağını hiç bilmediğim bir yolla sevdiklerimden ayrılacakmışım gibi bir duyguya kapılıyorum. hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmeye başlıyor, kendi kendine gelin güvey oluyor.*(*swh) bu duygu beni yeterince ikna ettiğinde, tanıdığım herkesi arayıp son sözlerimi söylemek istiyorum ansızın. çok güçlü olsa da bu garip isteğe direnmeyi öğrendim tabi bir kaç seferin sonunda, ahah, ama gayet aklı başında bir kafayla düşünüldüğünde de o kadar garip görünmüyor ha? yani hepimiz bir gün ölecek ve hazırlıksız ölmüş olacağız sonuçta, zamanlama nasıl olursa olsun. işte ben, o gün gelmeden, geride kalanlara, çok önemli bir şey söylemek istiyorum, tanıyanlarına, tanıyacak olanlarına, duyanlarına, duymak isteyenlerine, adının karıştığı/karışacağı herkese;

bu adam "hakkında" söyleyebileceğim tek bir şey var; o'nu kendine ait olmayan bir ağızdan dinlemek büyük talihsizlik. hepimiz bir şeyler yakıştırıp duruyoruz, buna devam edeceğiz bundan sonra da, ne duyacağınızın önemi yok, iyi-köyü ayırmıyorum, o'nun hakkında bir şeyi "bilmeye" ihtiyacınız varsa ya da olursa, asla başkasına sormayın, en doğru ve en gerçek şeyleri ancak o'ndan duyabilirsiniz. bu tavsiyeyi de fazlasıyla ciddiye alın bence, hem her an "ölmüş birinin tavsiyesi" olabilir bu, ahah, olmasın ama lan. ilgilenmemeniz gereken bi ton "boş" ahkam kesesim var hakkında. ölürüm belki diye hemen kendisini bulup bi ton zırvalık sayma hayallerim var daha. daha düğününe filan gidip oynayasım var. ölmeyelim. kimse ölmesin. robbie hepimizin kahrını çeksin daha yıllarca. en garip hallerimizden bile anlasın. anlamayanları birbirine anlatsın. en buruk anlarımızda bile güldürsün. en umutsuz anlarımızda gaz versin. en dağınık zamanlarımızda toparlasın, bir araya getirsin. arada bi sıra dayağı çeksin.*(*hele de bu aralar feci dövülesim var) sayamayacağımız şeyleri o saysın. dökemediğimiz şeyleri cümlelere o döksün. hatta bunun bi tane başkalarının yerine yaşayabilecek olanı yapılsın, kolaya kaçılsın. sürpriz yumurtaların hepsine bundan konsun, sürpriz olmaktan çıksın. robbie olmak kolaylaşsın, etrafta bolca bulunabilsin, insanlar tek tek değil topluca sevilebilsin. yaptıklarını herkes yapabilsin, kimse bir sürü şey için minnet duymak zorunda kalmasın o'na; hepsi "insanın doğası gereği" dediğimiz şeyler kadar sıradanlaşsın, insanın doğası değişsin, aklını başına toplasın. robbie binlerce kopyalansın ama orjinali bizde kalsın.
tepkilerini sınırlamaması ve izahı hiç sevmemesiyle gönlümüzdeki yerini ebemizinki gibi sağlamlaştırmıştır bir kere daha.

saygım büyüktü, sonsuz oldu, söylemiş miydim?
artık isyan ediyorum!
büyüğümdür elim kalkmaz, hiç değilse bir kere daha kalkmaz, lakin artık bizi üç kelimelik beş satırlık şeylerle kandırmasın.
bu istikrarsızlık, bu vurdumduymazlık, bu ben oldumculuk, bu bezirgan saltanatı artık bir son bulsun. nurunu bünyemize zerk etmek için kazanlarda sürünmemiz sona ersin, ciddiyetli ciddiyetsiz ama uzun bir şeyler yazsın, nerede olduğumuzu bilelim. yahut laneth yönetimi cezalandırma sistemlerini gözden geçirebilir, ipe çekmese de zorla klavye başına oturtup etini sütünü yününü sevenlerine sunabilir.

bir robbiefowler kolay olunmuyor arkadaşım, onun hakkını vereceksin!

isyan ettim!