(başta söylemekte fayda var, bu yazı şiddetli ironi içermekte)

siyaset, konuşmayı hiç beceremediğim bir dal. gırgırı şamatayı iyi yaparım, duygusal yazıları döktürürüm ama ülke meseleleriydi, gündemdi, ekonomiydi anlamam. anlamlandıramam. aklım almaz, kafam karışır. çarpıktır çünkü bu ülke, dünü bugünü hep birbirine girmiş, kargaşa olmuştur. ben sevmem kargaşayı. bu yüzden anlamamak en iyisi.

baktım bu aralar çok tepkisizim hayata karşı, bi gündeme göz atayım dedim. ne oluyor bir kavgadır dövüştür, gitmekte memleket. tepkisiz olan, dünyanın en yüzeysel insanı olan ben, ben bile bişeyler söyleme gereksinimi hissettim. hiç hayırlı değil bu durum. durun bakalım ne asçmalıcam, hadi hayırlısı..

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
tayt giyilerek spor mu yapılırmış kardeşim yau ? o nasıl spormuş ? dövülmelidir tabiki. bunda ne var canım. demokratik, özgür, anlayışlı ve de 'inançlı' insanlarız biz. böyle şeyler ters. bol şort giyerek yapabilirler bak, teşir edici şeylerden kaçınsınlar, ne o öyle her yerini gösterten bi bez parçası. terbiyesizler. sizin renginiz olsa olsa pembe olur. şeklinizi anlatmıcam.

anayasa mahkemesi.. sana diyorum beni kaale al. sen nasıl halkın %47 sinin oyunu almış, seçilerek başa gelmiş bir partinin almış olduğu, özgürlük yanlısı kararı iptal edersin ? özgürlükler ülkesi olmasın mı istiyorsun memleketimizin ? ülkemizin en temel problemini bir muğlaka çevirmenin ne manası var ki ? bu ülkede işsizlik hallolmuş, yolsuzluklar önlenmiş, ekonomi tıkırında, halk pür neşe iken pişmiş aşa su katmanın ne manası var ki şimdi ? sizin renginiz de kara olur. siyah değil kara. hani var ya bişey için sıfat olarak kullanılır. ondan.

o bayan arkadaşa yüklenen arkadaşlara seslenmek istiyorum. niye bu kadar özgürlük karşıtısınız ? nedir amacınız ? ülkemizde inançlar istenildiği gibi yaşanamamakta bilmiyo munuz bunu ? bunu sayın bakanımız, temeli hristiyan toplumların örgütlenmesi olan bir kuruluşun önünde de söylemedi mi ? şikayet etmedi mi bunu ? bu kadar da olmaz, esefle kınıyorum sizleri. lütfen geniş olun biraz. sizin renginiz gridir. şekliniz kare.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------

burdan umut sarıkaya ya seslenmek istiyorum. abi neydi o sayıda ki halin. sanırım aklın tatilde. yükseklere alıştırdın bizi lütfen, lütfen rica ediyorum..
hadi göreyim koçlarım sizi, utandırmayın şansa mansa geldiniz buraya kadar, vurun kırın parçalayın, kaybedecek hiç bir şey yok, bu milletin yüzü gülsün. çocuk gibi milletiz zaten, bi maç kazandık mı sabaha kadar çıldırıyoruz, gözlerimle gördüm yau, adam yıkıntı taşınan kamyona mahalleyi doldurmuş, çılgınca korna çalıyodu gecenin bi vakti. hadi yine aynı performansı bekliyorum sizden, 85 e kadar mutlaka gol yiceksiniz, sonra gerisi gelir zaten. sizin renginiz kırmızı beyaz, şekliniz türkiye..
hayat bu aralar gereğinden fazla mı ciddiyetsiz ya da benim olaylara ve topluma bakış açım mı değişti bilemiyorum ama bu süreç oldukça canımı sıkmakta. toplumun ne zamandan beri daha önceleri değerli olarak öğrettiklerinin içini boşaltmaya başladığını düşünmeye başladığımda, saatlerin akıp geçtiğini görüyorum. neydi bu insanları böylesine değiştiren. merak ediyorum gerçekten.

akşam eve girdiğimde televizyonun karşısına geçmemek için eskisi kadar cebelleşmiyorum kendimle. artık cezbetmiyor, hitap etmiyor bana. tamamen gereksiz bir icat. ayrıca televizyon kanallarında dikkatimi çeken tek programlar olan haber bültenleri ölümün sıradanlaştığını bilinçaltımıza işlemeye çalışıyorlar sanki. her gün yüzlerce ölüm haberini, şaşkınlıkla değilde, gayet olağan şekilde anlatıyorlar ve biz de çok doğal karşılıyoruz. o yüzler halbuki nice yüzlerin acılarını tetikledi. bu gün o yüzlerin içinde olamadığımız için kendimizi şanslı hissetmeliyiz. hayat ve yaşam bu kadar ucuzlamış insan gözünde. şaşırtıyor bu durum.

papatya bulmak ne kadar zorlaşmış, eskinden ne çok vardı halbuki. sevdiğiniz insanlar için papatya arıyorsunuz, yapay çiçek öneriyorlar. yapmacık gülücükler gibi yapmacık çiçeklerle çıkar olmuş insanlar birbirinin karşısına. papatyaları annem severdi, papatya bulmak gerçekten güç. bir papatyayı bir de huzuru. bulamıyorsunuz.

farklı görüşleri savunmak çok garipsenir olmuş. halbuki toplumdaki fikir ayrımlarının olması, farklı açılardan bakabilmeyi sağlar insana. insanlar düşüncelerini kullanmamak için direniyor sanki. nedir bu şartlanmışlığın sebebi anlayamıyorum. ney bizi bu kadar sinirlendirip hırçınlaştırıyor çözemiyorum.

bir bedensel engellinin yerine koyup kendimi koyup düşündüm bu gün. yaşamanın zorluklarını birde onların bakış açısıyla incelemeye çalıştım. mesela, ayaklarım olmasaydı ve merdivenleri çıkıp inebilmek için başkalarının desteğine, yardımına ihtiyacım olsaydı. gerçekten, zor bir durum. insan bazen merdivenden çıkabildiği için de şükredebilmeli. bu gün bir engelliye merdivenlerden inerken yardım ettim. onun mutluluğu, ona yardım etmiş olmanın mutluluğu tüm stresimi aldı. çok garip bir duyguydu bu.

yeni diş muayenesinden çıkmış bir hastaya geçmiş olsun demek ve onun gülümsemesini görmek, mutlu ediyor.

birşeyin boyutu onun etrafındaki cisimlerin düşmesinde ya da yıkılmasında etkileyici faktör. dokunmasa bile ona sanki büyüklüğünden tırsıyorlar.

sabahları ağlamak, tüm uykusuzluğu açıyor. denenebilir.
kıskançlık bir garip duygu. rengini hiç belli etmeden işliyor taa derinlere. anlamıyorsunuz sizi sevkettiği durumları. bir girdap gibi peşine takıldığınız düşüncelerin ardından öyle soru yumakları, öyle teoriler kuruyorsunuz ki kendinizden çıkıp başka bir gözle baktığınızda düşüncelerinize, düşündükleriniz için dehşete düşebiliyorsunuz. kıskanç insanın bu duygusunun temelinde aldatılma korkusu yatmakta şöyle durup düşünürseniz. güven duygusunun zayıflığı neden oluyor sanırım buna. kıskanılmak güzelde, kıskanan olunca biraz tadı kaçıyor işin *(*hep banacı benlik) *(*ne pis insanım ben)

bazen arkadaş ortamında bir konu hakkında konuşurken kesin yargılara varmak hakkında kesin yargıya vardığımız durum ya da konuyu etkiliyor sanki. yani üzerinde ne kadar kesin yargılara varırsak o kesinlik kayboluyor. mesela dün bi arkadaşımla bir otobüs seferinin sıklığı hakkında konuştuk, 'ya 10 dakka da bi geçiyor bineriz gideriz rahat rahat, hem boş olur' gibisinden ikimizde pozitif yaklaştık duruma. ama iş pratiğe döküldüğü zaman böyle olmadı. 25 dk otobüsü bekledik ayrıca çokta kalabalıktı. bizim bindiğimiz otobüsü de arkadan gelen aynı seferin otobüsü geçince daha da bi sinir olduk ayrıca. kesin yargıya karşıyız efendim.

varsayım üzerine bir üst paragrafta baya bi laf döktüm ama halen içimi rahatlatamadım. efendim, bilirsiniz(nereden bilecekseniz)(bende işte) ben yolculuk esnasında müzik dinlemeye bayılırım. yani ayrı bi haz verir o dinlediğim her zamanki müzikler. öyle sevdiğim şarkılardan oluşan bi playlist hazırladım mp3 çalarımda, güzel güzel dinleye dinleye gidiyorum genelde. ama bazen öyle şarkılar oluyor ki bitmesin istiyorum. heh işte tam o şarkıları dinlerken genelde mp3 çaların şarjı bitiyor. sinir oluyorum. şarjı bitmeyen bi cihaz icat edicem nihayetinde o olacak.

heh bi konuya daha değinmek istiyorum, şu an içinde bulunduğum mevzu. bu yazıya başlama saatim içinde bulunduğum andan nereden bakarsanız bakın iki saat öncesi. yazdığımda hiçbirşey yok baktım da şu an.. yani nedemek oluyor bu, iş yerinde yazı yazmak bazen işkenceye dönüşebiliyor sizin için. ne zaman yazıya devam etmeye kalkışsanız müşteri geliyor (al geldi bitane daha). (kovdum gitti) müşteriyi yolladıktan sonra konuya bir daha konsantre olmak pek güç, o an düşündüklerinizi bir daha yakalayamayabiliyorsunuz.

şimdi yazmaya başladığım anın üzerinden baya bi süre geçtiği için büyük ihtimalle beni offline etti site. bu şekilde çok yazım gitti sayın okuyucum inanın, böyle yazıyorum yazıyorum hayvan gibi. üstelik sayfada yazıyorum her hangi bi yazım programında değil (adetim böyle), sitede offline gözüktüğüm için kaydet butonuna bastığımda 'laneth seninle olsun' uyarısı geliyor. buradan yönetime sesleniyorum, bu duruma bi el atalım değineyim istedim. önce kopyalayayım şu yazıyı (rezil bi yazı oldu ama napalım)sonra da ekleyeyim. *(*bu da böyle bi yazı oldu)

edit : ben tanıyorum abi malımı, iyiki kopyalamışım yazıyı *(*pis sırıtan mor şeker smileyi)