iki gün önce, yani davos krizi patlak vermiş değilken niğde ilinin merkezinde işim vardı. günaşırı sakalımı kestirmek üzere sabahın erken saatinde, yolda karşılaşıp sorduğum birinin tarif ettiği bir berber dükkanına girdim.

ismini de vereyim, turan güneş (soyadını bilmem) amca ile koyu bir sohbete giriştik. laf lafı açtı; ne iş yaptığımdan girildi, istanbul'un eski zamanlarından çıkıldı. 77 yaşında olan ve gördüğü birçok tarihi olayı (bence) layıkıyla yorumlayan amcamızın recep tayyip erdoğan'la ilgili görüşünü birazdan aktaracağım ama (sanırım) roosevelt'in bir sözünü tartışmak istiyorum önce: "ülkeyi en iyi yönetecek olanların berberlik ve taksi şoförlüğüyle vakit kaybetmesi ne acı." sarkazmın doruğa ulaştığı bu veciz sözde, ülke yönetmenin beyaz camda ya da sarı kağıtlarda göründüğü kadar kolay olmadığını mükemmel biçimde ve vurucu bir üslupla anlatmış.

turan güneş amca bu kategoride değerlendirilemez çünkü kesin bir dille konuşmaktan çok korkuyor. her sözünün arasında torunu yaşında olan ben'e "evladım siz okumuşsunuz, daha iyi bilirsiniz, yanlış anlamayın ama" gibi gerçekten de samimi (yani zaten adamın ne gibi bir çıkarı olabilir bana rol yapmakla) tevazu örnekleri sergileyen bu kişiyi, yukarıdaki veciz sözde adı geçen güruha dahil etmek acımasızlık olur. hatta, niğde'de yapılan kömür yardımlarının kodamanların rant kapısı haline geldiğini söyledikten sonra:

-ama başkan ne bilsin. talimatı veriyor. gidip de her fakirin evine kömür gitti mi diye tek tek kontrol edemez ya. üstten asta giderken bozulma oluyor ve bundan başkanın haberi yok. bu, olabilir, diyor.

yani yönetmekteki güçlüğün farkında ve mangalda kül bırakmamak şöyle dursun hep temkinli, konuşurken bile olsa birinin hakkında hak ettiğinden kötü bir söz, bir değerlendirme sarf ederim diye pürdikkat konuşmakta.

evet, recep tayyip erdoğan'a gelince şöyle söyledi:
-evladım, siz daha gençsiniz. ben menderes zamanını da çok iyi hatırlarım, o'ndan sonra gelenleri de. tayyip erdoğan'ı pek sevmem. tabii iyi icraatleri de olmuştur ama genel olarak hazzetmem. ama çok hoşuma giden bir yanı var. yabancı devlet başkanlarıyla karşı karşıya gelindiği zaman bizimkiler hep pısırık olurlardı. kız istemeye gitmiş utangaç damat edasına bürünür ve bundan kurtulamazlardı. şimdi bu adam (dayı sen ne yaptın? hakaret sayıyorlar bunu) yabancı ülke başkanları karşısında bacak bacak üstüne atıp rahatça konuşmuyor mu, çok takdir ediyorum; gurur duyuyorum.

sanırım turan güneş amcanın içine doğdu davos'ta yaşanacaklar. sevinçten öldü mü, bilemiyorum. keşke telefon numarasını alsaymışım diye yanıp tutuşuyorum şimdi.