tdk kurumu der ki:
1. a. kaba - puşmaktan çekilmiş fiil, puşan ya da puşulmuş anlamlarında.
2. ünl. - ağır ve kaba sövgü sözü, kavgada bile söylenmeyecek türden ya da değil, kavgasına bağlı.
3. sf. devlet erkanına yalakalanan kişi ya da kişiler, bir zümre.

der mi, tabii ki demez, ama diyebilirdi de. tdk bunun aksine puştu gayet latif tanımlar; eş cinsel erkeklerin cinsel zevklerine hizmet eden sapık erkek. be artık ama! ülkedeki kurumların çok zaman kitlelerin pek gerisinde kaldıklarını söylemişizdir, misal aynı tdk'nın çok otturgaçlı göttürgeci ya da şu ünlü demokrasicilik oyunları var, bunları geçiyorum. lakin tdk hakikaten geri kalmıştır, amacı türk dilini "korumak" (bundan daha komik bir şey olabilir mi, olabilir ona geleceğiz) olan bir kurumun düşebileceği sıradan talihsizliklerdendir. az önce açılan parantez sırasında aklımıza düşmüş olan bir diğer kurum var tdk ve ttk ile aynı yönergeler çerçevesinde kurulan ve türk ırkı üzerine kıymetli araştırmalar yapan türk antropoloji kurumudur bu da, acaba türk ırkını korumak gibi bir misyon edinmiş midir, inanın berlin'in her mahallesinde kadrosuna alınacak nicve yiğitler bulabilirdi bu misyona sahipse.

herneyse ne. şu haliyle iki şeyi biliyoruz, toplumun puşt kelimesi ile kastının hiç de tdk tarafından karşılanan anlamda olmadığını ve bütün bildiklerimizin sadece ana ait olup, uzun vadeli yorumları içeremeyeceğini, doğa yasaları hariç olmak kaydıyla.

kelimenin kökeni konusunda sağda solda acayip söylentiler var, farsça "arka" anlamına geldiği, rumca'da da bir benzerinin bulunduğu ve kadıköy yöresine ait olduğu gibi şeyler. sevan nişanyan mevzuya dahil olmadan ben bu konuda bir bilgi sahibi gibi davranmayacağım.

etimolojisi bir yana, biz puşt deyince hep aynı şeyi anlayabiliyoruz, alçaklığı tanımlamak için kullanıyoruz bu sözcüğü,ama herhangi bir alçaklık değil, çok bizden olan, çok kendi hemşeriliğimizi hissettiğimiz alçaklık. o kadar ve öylesi ki ne yapsak ödeşemeyeceğimizi düşündüğümüz türden ve bazen dönüp tekme atmaya tenezül etmeyeceğimiz gibisinden.

ahmed arif'in "puşt zulası" dediği vakit içimize saplanan bıçağın ucu biraz da hasımlarımızı dürtsün diye diyoruz onlara, ama umursarlar mı sanmıyorum, öyleyse "tuhaf" desek mesela yine aynı kapıya kul yazılacak.