hani yüksekten düşerken ki hissedilen bir boşluk vardır ya, tam kaburga kemiklerinin altında, onu hissedersin evvela. derin nefes alma ihtiyacı hissedersin ama alamazsın. kesik kesiktir nefeslerin.
bir an için sanki gökyüzü inmiş inmiş tam senin tepene binmiş gibi bir ağırlık çöker üzerine, gözler kararır saliselikte olsa.
yüzün donakalır, ifadesiz bir şekilde bakarsın mal mal sevdiceğe doğru. neden lan! diye isyan edersin. içindeki o boşluk fırtınaya dönmüştür artık. iç organlarının savrularak yerinin değiştiğini düşünürsün. kalp atışlarını sanki kulak memenin yanında atıyormuş gibi duyarsın.
kafanda milyonlarca soru işareti varmış gibi gelir , o denli karışırsın. ama tek bir soru vardır aslında muhatabı olmayan.
neden?
cevabını düşünecek kadar kendinde olmaktan uzaksındır.
hayal kırıklığını fiziksel olarak yaşarsın garip bir şekilde. hayallerinin kırılırken çıkardığı çatırdama, sur borusu misali en yüksek tonda çınlar kulaklarında.
bildiğin bütün küfürler dublajsız filmlerdeki alt yazı gibi geçer gözünün önünden. sevdiceğe yakıştıramazsın o sözleri. küfrettiğin sevdiceği öpen o serseridir.
hayatın boyunca çalışıp didindiğin her şey elinden alınmış gibi hissedersin. en sevdiği oyuncak elinden alınan bir çocuk gibi kalakalırsın ortada.
hayat o an için anlamını yitirmiştir. bir sonraki saniyede ne için yaşayacağını bilmezsin. nefes almak bile zul gelir artık.
sanki o anı yıllardır yaşıyormuşsun gibi yorulmuşsundur artık. bu keder katlanılamayacak kadar büyümüştür. şurda allah canımı alıverse de kurtulsam dersin içten samimi bir şekilde. ama olmaz, yaşamak zorunda kalırsın o faciayı.
sürekli hayal ettiğin o güzel dudaklar, beş para etmez bir pisliğin ağzındadır. sen de hep bunu düşlemeiş miydin... bir küçücük buse bile seni dünyanın en mutlu adamı yapabilirdi. heleki o dudağının alt kısmı... üst kısma oranla az kalın olan ... hani birinde görmüştün ya şişeden su içtikten sonra o dudağın ıslanmış halini... o günden beri yanıp tutuşurdun bir kere olsun, sadece bir kere bile o dudakları öpmek seni cennete kavuşmak kadar mutlu ederdi. bırak öpmeyi o güzelim kiraz kırmızısı dudakları seyredebilmek bile yeterdi sana. saatlerce, hatta günlerce bıkmadan, sıkılmadan seyrederdin sadece.
şerefsiz adam bir de yanağına dokunuyor, öpüyor olması yetmezmiş gibi. senin bakmaya kıyamadığın, kokusunun hayaliyle astral seyahatlere çıktığın o güzel, buğday tenine... ahh! sadece... sadece parmağının ucu değseydi senin o gamzeli yanağa, hayattan başka ne isterdin ki? geceleri resmini çizdiğin o güzel yüz bir başkasının avcuna dayamış yanağını...
bitmiş, mahvolmuşsundur artık.
senden haberi bile olmayan sevdiceği suçlarsın... nasıl anlamadı bunca zaman senin ona olan ilgini... nasıl farkedemedi ki seni? aptal...
sensin aptal!... neden gidip konuşmadın ki şimdiye kadar? neden anlatmadın aşkını? ciğerlerin onun sevdasıyla yanarken, neden onun haberi olmadı bundan? aptalsın sen, hemde en büyük aptal...
an itibariyle hayatta sahip olduğun en kıymetli değerini kaybettin. artık o yok. o başkasına ait. o ceylan yavrusu gibi olan gözlerine bakamayacak, yanağına asla dokunamayacak, kokusunu hissedemeyeceksin artık...

ve çekip gidersin bilinmezliğe...

---------------------
aşık olunan kişinin bir başkasıyla öpüştüğünü görmenin ilk saniyeleri budur.