"ya, sabah sabah dinlenir mi bu müzik?" denir hani. ağır müziği kaldıracak gücü bulamaz insan sabahları. işte en güçlü olduğum vakit bu vakittir a dostlar! tutuşup can veren pervanelerin ateşin etrafındaki raksı gibi, bu ezginin etrafında dönüyor başım, ruhum, içim, dışım...

aklımızın da etrafında döndüğü; belki ulaştığında kavrulacağı bir gerçek; bir 'şey' vardır. bütün yolların o'na çıktığı bu labirentte durmak devrilmeye eşdeğerse; hiç değilse ölüme koşar adım yürümek gerekmez mi? acıyorum pervaneye. ışığın aynı zamanda ısı yayması hayatına mal oluyor. ışık olmasa önünü göremeyecek. muhtaç ona. belki karanlık fobisi var. sevgilisi o işte, anlayın. çırpıyor kadanıdını, ta ki o'na kavuşuncaya ve kavruluncaya kadar. öyle ki bu varsayımda ben pervanenin esasında mutluluktan öldüğü savındayım. sunulan mutluluğa karşı sahibi olduğu en değerliyi, canını vermesi, bir çeşit şükrandır yaratıcıya. o ışık ki onlarcasının canını alır da bana mısın demez; durmak nedir bilmez. yanmaya ve yakmaya devam eder. pervane sanki bu yangın anı için doğmuştur; gönderilme sebebi yalnızca yanmaktır; en iyi, en görkemli biçimde tutuşarak yalnızca bir kez yaşayacağı ölümü geride kalanlar için unutulmaz ve saygıyla anılır kılmak için çaba göstermektir.

usta bir silahşorla ve silahsızca düelloya tutuşmak. kendi ölümünü kerelerce tavaf etmek. sevgili karşısında ışırken, ısınmak. daha ışıyınca yanmak. daha... kavrulmak. ölümlerin en yücesi belki. ışığıma kavuştuğumda ölmeyi dilerim ben de. uzaktan görmenin heyecanına kapılıp durmazsa kalbim.

yansımalar'ın albüme adını veren; mehmet kemiksiz'in sabah ezanı güzelliğindeki vokaliyle -ki yansımalar tarihinde tek örnektir vokale- büyüleyen ezgisidir:

"bilmedim kim oldu bu hale sebep
ağladım ümidim heba oldu hep
bendeki suz-i dil*(*kalp ateşi) var mıdır acep
tutuşup can veren pervanelerde?*(*rıza tevfik bölükbaşı)"