bundesladevari küçük bir sandığı vardı annemin, kutsal. içinde kutsal ihanet metinleri, kutsal aşk mektupları, kutsal gözyaşları ve birtakım peçeteler saklardı. gittiği yerlerde rastladığı garip desenli, birtakım çiçekli, birtakım renkli rainbowvari peçeteleri özenle koyardı çantasına, bükülmesin bükülmüş hayatlarımız gibi diye. çünkü, iz kalırdı. çünkü, bükülen ne kadar düzeltilmeye çalışılsa da, büküldüğü belli olurdu. o peçeteleri kimseye elletmezdi; kimse o kutsal kutuyu elleyemezdi: çekinirdik, çekinirlerdi. birtakım zamanlar önce, ben daha birtakım lafına takmamışken hani, annemi gördüm salonun ortasında; elinde: kutsal aşk mektupları, kutsal ihanet metinleri ve özenle saklanmış, hayatlarımız gibi sararmış birtakım peçeteler.. bundeslade yoktu; sadece gözyaşı vardı.. özenle silerken gözyaşlarını peçeteyle, bir şiir düştü aklıma;

karanlık elyaf kadifesini aralıyor
engin kekliğin
zülüf zülüf içinde

bir buruşukluk bu
hayata sığdırılmaya çalışılan
kırık dökük vesvese

ve sabaha karşı tüm kentte yükseklik korkusu

küçük iskender