örüntü diyorlar. bazı sözcükleri çevirmeyelim diyorum ben de. pattern işte.

patternlarımız var, vardı, var olacak. elime bir kağıt bir kalem alıp, kocaman bir dikdörtgen çizdim. maksadım, bir benã® adem, bir nev-i beşer olarak, "pattern"ımı anlamaktı. sonra mı?

sonrası değil de, bir nokta vardı ki şöyle bir şeydi:

"çeşme var, kurnası murdar
yazgım
kendi avucumda seyretmek kırgın aksimi. "

ortasına kutunun, adımın baş harflerini yazdım. girenler, çıkanlar; inputlar outputlar.

öyle değildi oysa... o kadar basit değildi.

sağ elimi pantolonun cebine sokup, kafamı öne eğip yürüdüm. ben böyle yürüyorum böyle zamanlarda.

dalgın bir sarkaç gibi. başı sonu olmayan, noktasız cümleler gibi.

"bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?"