özlüyorum..

...

geçen gün, çocukluğumun geçtiği, anılarımın halen gözümde bittiği eski mahallemin sokaklarında dolaştım. top oynadığımız dar sokak, yerden yüksek oynarken üstüne çıktığımız, bizim yüzümüzden çöken duvar.. maç yaparken ayağıma cam batan çayır. misket oynadığımız eski evimizin önü. tek tek geçiyorum önlerinden. anneme papatya topladığım tepeye bina dikmişler. çok üzüldüm.. taze ekmek kokusunu soludum, bizim için eski fırınımızın önünde. aldığım taze ekmekleri koklaya koklaya eve götürdüğüm günler geldi aklıma. ekmeklerin topuğunu ısırmayı özlemişim, hissettim.

evler her yerdeler. çoklar.. çocukluk aşkımın evinin önünden geçtim sonra. kaçamak bakışlar attım taşındıklarını bilmeme rağmen. hızlı hızlı yürüdüm istemeden. kimden çekiniyorsam, çocukluğumdan kalan bi alışkanlık işte. bir garip hissettim kendimi, ne çok özlemişim çocukluğumu. kokladım, çocukluğumu soludum çokça.

işte, çocukluğum listenin en başı. gün geldi, bana kalan son parçacıklarını, başkalarına umut olsun diye dağıttım gözümü kırpmadan. kalmadı işte tükettim ben çocukluğumu, özlüyorum şimdi. çaldılar, hırsız değildiler, geri getirmediler. bana yaşlı bir yüz bıraktılar.

...

masallar yazmayı, anlatmayı, uyutmayı özledim. sabah uyandığında, bana masalın sonunu sorduğunda, anlatmamayı, onu sinir etmeyi özledim. gecenin bi vakti, sarhoşken beni arayıp, ağlarken sakinleştirmeyi, hayaller içinde göğsümde uyutmayı, masalımı kulağına fısıldayıp, uyutmayı, nefes alış verişini dinlemeyi, o anla huzurlanmayı özledim işte. kimden saklayacağım ki, öldü işte terketti beni! özledim, özledim ben onu. çok özledim.

özledim, olsa da masalların sonunu anlatsam ona. üzmesem, kırmasam bir daha. gelse, güldürse, şenlendirse. gitti. gelmemek üzere gitti. toprak şimdi o.

uyumayı özledim o ndan sonra. minnacık uykular, deli gibi sevindirir oldu beni.

...

anneannemi özledim, pamuğumu, öpüşünü özledim yanaklarımdan. koklayışını boynumdan ve de. çocukluğum yatıyor onun ellerinde. öpsem bir kez, son bir kez ellerinden, bu gece rüyama girse. onu görmeyeli çok oldu. görsem bir kerecik..

...

anneme papatyalardan taç yapmayı özledim. ama papatya toplayacağım bir tepe yok artık. parayla alınanı, toplanan kadar değerli olmuyor. toplanan da çocukluğumun elleri gizli.

çaresiz özlemler, süründürür. süründürüyor.
birden burnumun direği sızlıyor. gözlerim doluyor tazecik yaşlarla. tutmaya çalışıyorum, tutamıyorum. akıyor yanağınımı ıslatıyor incecik yolunu açarak o minnacık göz yaşı. süzülüyor, süzülüyor. yanağımdan damlıyor aşağıya.. bazısı dudaklarımı yakıyor. tuzlu. özlemiş buluyorum bu tadı, ağlamayalı çok uzun süre mi olmuş ne?

iyileşiyor muyum yoksa cidden? sevinmeli mi üzülmeli mi bu duruma? konu çarpıtmakta üstüme yok, göz yaşının tadını özler mi insan işte. özlediğim halbuki başka bişeydi. ah bu ben.. hep kendime çekerim konuyu zaten. hep odak noktası olayım, hep benden konuşulsun hep ben hep ben.. nasıl bir egon var pis herif.*(*gülen mor şeker smileyi) ahah gülmek, ağlarken hem de. özlemişim.

ufacık, sıpacık bir kardeş var uzakta. şekerlik gibi. içinde bir sürü şeker var, her seferinde farklı tatlar alıyorsunuz ondan. tam bir şekerlik. sıpa diyorum ona, tatlı sıpa. abisinin bitanesi. gece vakti konuşurken düşüyor uzaklığı aklıma. ahh abisinin bitanesi, ne çok özledim seni diye ağlıyorum. tüm bu özlemişliklerimin altında o yatıyor şu an. onu özlemişim, o ağlatıyor. gecenin bi vakti burnumu o sızlatıyor.. yanağımı dudağımı o ıslatıyor. "abisinin bitanesi, sıpacım.. seni çoo..k özledi abin.." diyorum. "ben de abicim", "burda olsan, sarılıp ağlasam sanki herşey geçecekmiş gibi geliyor" diyor. ahh pislik seni, nasılda ağlatıyor beni. hasta bi de, yatıyor, içim daha da acıyor. sesini duymayalı da çok olmuş. hepsi dert işte. düşündükçe doluyor gözlerim. hemen yazmak istiyorum, içimi dökmek.

en saf haliyle yazıyı bırakıyorum. hiç dokunmuyorum.

pis sıpa, özledi abin seni. *(*ağlayan mor şeker smileyi)
bir ara kelimelerin köklerini incelemek gibi bir saplantıya takılmıştım. ve özlemek... ona baktığımda tüylerim diken diken olur.'' 'öz' -le - mek''. hani -mek, -mak fiillerin sonuna gelirde eylem niteliği kazandırırya, bakın şimdi; özüne almak, birini, bir şeyi öz-le-mek, kısmen özünden saymak. böyle baktığımda konuşmalarda, telefonda, mektuplarda, neredeyse gerek duyulan her yerde kullanılan bu kelime aslında ne kadar da derin. içinden çıkılmaz bir kuyu gibi, ya aşağı ineceksin, ya yukarı çıkacaksın ama ikisinde de tam çıkış yok. yani özlendiğinde de ''özledim'' diyeceksin, hayatında ayrı bir yeri olan biri için de ''özledim'' diyeceksin. sevdiğin sevmediğin herkes için kullanacaksın, ama tam kullanımı hiç olmayacak.

özüne almak anlamında baktığımda, ''özledim'' diyebildiğim o kadar az insan var ki. hayatımın bazı dönemlerinde hiç olmamış hatta. neden diye soruyorum, sanırım 'öz' üme fazla düşkünlüğümden neredeyse kimseyi 'öz'leyememişim. ama bu anlamının dışında, yani ''bir şeyin ya da birinin ya da bir yerin yoksunluğundan rahatsız olma'' anlamında özlediğim çok şey var. 2005 yazını özlüyorum. hayatımın dönüm noktası olan o yazı- ki ben yazları hiç sevmediğim halde- özlüyorum. küçükken midye topladığım deniz kenarını, babamın balıkçıların karşısındaki dükkanını..anneannemi..dünyanın daha yaşanılabilir bir yer olacağı bir zamanı özlüyorum.