çok öyle değerlendirici değilim ben, bilmem yani, şöyle yazmıştı şunu yazmıştı diye anlatamam. biz bu abiyi leman yıllarından tanıdık, leman'ın delikanlısıydı, burun da uygun buna, pek acayip ankaralı abimiz işte.
sakallı şalvarlı günlerini anlatırdı, hatta ankara'ya ilk mc donalds açıldığında gidip her öğlen 20 kişi toplarlarmış en sakallısından şalvarlısından dalarlarmış mekana, eh benim hijyenik ankaralım sindiremezmiş tabii. ve demek o vakit bile ajitatif olmaktan ibaretmiş eylemleri. sonra bir ülkücülüğü vardır, öyle garip dönemlerden geçmiştir.
confessiones'ini okumuştum, büyütmüştüm o vakit gözümde. nasıl sola çark ettiğini anlatmıştı, askerden dönen bir arkadaşının elinde gerilla kulaklarını görünce. insan kulağını kesip... nihat abi, sahi ya kesilirse insanın kimliği, insan kimliğinden anahtarlık koleksiyonu yapılır mı abi?
bak ofli hoca sohbetleri vardı, of'u biraz bilirim hakikaten hocalarıyla meşhur şirin ilçemiz (şirinlik kalıba uysun diye) ne güzel güldürdün bizi, ya sonra.

sonra bir gün yeni harman da yazmış; "kürtler kuzey ırağı alacaklarmış, taşşaklarımı alırlar" diye. taşşaktan koleksiyon yapılıyor mu sayın abim?

ben sonrasını bilmem, dedim ya değerlendirici de değilim, ama vakit oldu, yüksel'de karşılaştık bir gün, "nihat abi dedim, kürtler senin taşşakları da alırlar haberin olsun, kökünden keserler" şaşırdı bir, "ne alakası var" diyesi oldu. kafası söylediklerini hafızaya almıyor bu adamın, ellememek lazım diye düşündüm. dayanamadım:
"arılar gibisin, iğne gidince ölüyorsun, bu kaçıncı taşşak birilerine verdiğin"... bozuldu, devam ettim "taşşakla olmuyor delikanlılık" dedim, sağdan soldan birileri geldi araya girdi, nihat gitti engürü'de bir masaya oturdu. elim şifasız taşşaklarıma gitti, ne taşşaklara gitti de zaten hiç yok muydular?
lan oldu olacak bir de kafa mı atsaydım, atsaydım keşke!