bir an vardır ya hani, tüm cesaretinizi topladığınız bir an, yerdeki beşgenleri saymaktan sıkıldığınız ya da gazetenin sayfalarını çevirirken etrafa bakındığınız anlar. işte hep bu anlarda oluyor bana. resmi olmayan rakamlara ki resmi rakamlara itibar etmemeyi küçük yaşta prensip edinmişimdir, on beş milyonluk bir şehirde iki insan özel bir an yaşarsınız. serseri gezinen gözleriniz artık içiçedir. otobüste olsa camdan dışarı bakar kurtarırsınız kendinizi bu absürt durumdan. lakin metronun pencereleri karanlıktır ve orada yalnızca kendinizi görürsünüz. belki de bu yüzden kaçırmazsınız gözlerinizi.

her seferinde bana muhammed esed'i hatırlatıyor bu tesadüfi bakışlar. ulan diyorum ben mi abartıyorum ama yok değil. cidden acı akıyor insanların yüzlerinden, gözlerini kaçırıveriyorlar. tamam tekinsiz bir şehirdeyiz belki ama biriniz gülümsesin be birader, biriniz "ne bakıyon lan" desin. her sabah yaşama sevincimi alıp götürüyorsunuz, herkes bir parça alıp gidiyor.

bomba ihbarı yapılmış poşete çıplak el dalan girişkenlik metroda bıçak kesiyor. sarı çizgiyi çok önemsiyor insanlar, sarı çizgi anarşistliği yapsınlar istemiyorum ama en azından kapıdan girince atsınlar korkusunu üzerlerinden. birbirimize bakmayı öğrenmeli, önkoşulsuz. bir sabah tonton teyze gülümsesin bana, mahalle delikanlısı şöyle bi süzsün, o kız ruhumun derinliklerine baksın mesela.