eh, öğrenci(m); işi(n) gücü(n) makara. üç sözünden ikisi muhakkak kahkaha. bir sahne var aklımda, oyuncular sanki... oyuncuları boş verelim, oyuna bakalım:

yerler çamurlu. istanbul'un yokuşu bol semtlerinden birinde mahallenin çocukları ahmakıslatanın kendilerine etki etmeyeceğini düşündüklerinden top oynamakta. ceketini ve kravatını çıkarmış; kol düğmelerini saha kenarında (bakkalın brandasının altında) bekleyen sevgilisine vermiş eşşek kadar birisi de çocuklara iştirak ediyor. iştirak, iştiyakten sonra vuku bulmuş, belli. bunların hepsini, yerde biriken suların ara durağı konumundaki çukura 'kapak olan' mazgal deliğinden izliyoruz. paçalar çorabın içine tıkıştırılmış: rükuşluk kimin umrunda? orada. her haliyle onu sevenin gözleri önünde. çocukluğa duyduğu özlemi dindirdiği sevdiğinin... bir düşüp bir kalkıyor. orası burası kir pas. yağmur arttıkça kahkaha; kahkaha arttıkça yağmur artıyor: ilahi komedya. 'kirlenmek güzeldir' diyor biri. mazgal sesleri de potasında eritiyor; yağmuru erittiği gibi.

inip kalkan göğsüyle 'benden bu kadar' diyor sonra. sonra gidip 'madem kirlenmek güzel, al bakalım diyor: çamurlu bir öpücük. hangi dudaktan hangi yanağa, göremiyoruz. kısa donlu çocukların başından aşıp; apartımanların arasına, 'sokağın tavanı'na doğru bakıyoruz. ve 'perde' diyoruz; sahne değişecekmiş, ekranı külrengi bulutlarla kaplıyoruz.

alnı geniş olanın hayal gücü geniş olurmuş. düzmantığın bu kadarına da pes. sanki beynimizde bir tepegöz; alnımızın iç kısmında da 'perde' var. alnı geniş mi bilmiyorum fakat (kamera bu açıdan almıyor azizim, ondan yani) hayal gücü son derece geniş bir insan. neşe bir enerjiyse, lilacığım erke dönergecidir diyor; günün kelimesini 'esrik' olarak tayin ediyorum.