stillcim istedi madem, ben de yazıyorum.
herkes duysun: pedro kendine geldi erenler!
neyse, cumartesi günü fena halde yakışıklı bir herif aradı, "sinemaya gidelim mi?" dedi, ben tabii hiçbir zaman hayır diyemem bu teklife, ancak yine de sorma gereği duydum, "hangi filme?", duymak istediğim yanıtı alınca "olur" demek işten değildi.
sağdan soldan duydum, böyle "yok yeaa iyi değil o kadar", "başka filme git, o güzel değilmiş" ler falan, lakin aldırmadım elbette. pedro'nun yeni filmi görücüye çıkmış da ben gitmezsem olur mu? yani anladınız ya, ben bu muhabbeti niye bu kadar uzattım bilmiyorum. kes!
açılış sahnesi: farklı cinsel yönelimlerim olduğu kuşkusu uyandıracak kadar güzel bir kadın, bir odada, üzerinde ten rengi bir kılıfla yoga neyin yapıyor. sonra odasına çıkan küçük bir asansörden yemeğini alıyor. anlıyoruz ki bir şekilde tutsak kendisi. ardından uzun zamandır pedro almodovar filmlerinde arz-ı endam etmeyen antonio banderas çıkıyor meydana, kürsüden karşısındaki akademik bir heyete yüz nakli ile ilgili demeç veriyor. anlıyoruz ki kendisi estetik cerrahı. ve evet çok zekiyiz ajklsda.
adının vera olduğunu öğrendiğimiz kadınla, onu hapseden cerrah robert ledgard arasında ne tür bir ilişki olduğunu kestirmemiz ilk başta imkansız. onu odasına koyduğu kameralarla gözetliyor, bu gözetlemeye bir arzunun eşlik ettiği kesin, vera kendisine zarar vermeye kalkışıyor, vera robert'e "birlikte yaşayalım her normal insan gibi" diyor, robert bunun olanaksızlığını küçümser bir tavırla söze döküyor. aralarındaki münasebeti öğrenme olanağından yoksunluğumuzun, pedro her zamanki gibi flashbacklerle şimdinin üzerindeki örtüyü kaldırıp bize geçmişi gösterene dek süreceğinden oldukça eminiz. ve yine her filminde olduğu gibi bir karakterin ağzından sırlar döküldü mü, gerisi pamuk ipliği gibi geliyor, biliyoruz. nitekim hizmetçi rolündeki marisa paredes'in (çok çökmüş lan, zar zor tanıdım!) birden ortaya çıkan oğlu zeca'nın vera'yı görünce çok affedersiniz düz duvara tırmanarak atağa geçmesi, onu tutsak olduğu odadan çıkardığında söyledikleri vera'yla geçmişte bir ilişkisi olduğunu açığa vuruyor ve zeca'ya bakılırsa, vera'nın yanmış bir arabada ölmüş olması lazım. o zaman kafamızdaki bağlantı halkalarına biri daha ekleniyor, halkalar arasında gidip gelirken "ulan pedro yine entrikalar çevirttirdin?" demekten de kendimizi alamıyoruz. tam anlamıyla bu helezonik bilmeceye dair elimizde şunlar var: robert bir estetik cerrahı, evindeki laboratuvarda yapay deri üretiyor, bu deri vera üzerinde denenmiş gibi duruyor, robert'in eşi gal bir kazada yanarak ölmüş. ve pedro bize bir ipucu daha veriyor: zeca, vera'yı gal zannetmiş. peki, tamam, gal'in geniyle yapay bir deri üreterek, vera'ya yüz nakli yapmış robert. vera'nın içinde yaşadığı deri, gal'in derisi, yüzü gal'in yüzü, gal ölmüş ve fakat allah kahretsin, kim lan bu vera?
dönüp dolaşıp tosladığımız bu soru, vera ile robert'in yakınlaşmasından sonra açığa çıkıyor. devreye robert'in intihar etmiş kızı norma ve onun bir partide tanıştığı vicente giriyor. koltuktan kalkıp bu ikisine "adana çık aradan!" diyecekken, sorumuzla oldukça ilgisiz duran bu gecenin rüyasını hem robert'in, hem de vera'nın görmesi, ancak şeytanın ve tabii pedro'nun aklına gelecek şeyi yine de bizim aklımıza getirmiyor.
--- spoiler ---
rüyanın seyrinde ne zamanki vicente, norma'yla biraz cilveleşiyor, norma istemiyor, bağırıyor, isteriye tutuluyor, vicente kaçıyor, robert onu kızının durumunun sorumlusu olarak yakalayıp bir yere kapatıyor, ben işte o zaman ayıyorum. cinsiyet değişikliği, oh yeah. o zaman rahata eriyorum, yan koltuktaki yakışıklıya bakıyorum, o daha aymamış, belli. vicente vera oluyor, vicente gal oluyor. vicente'nin sadece cinsiyeti değil, yüzü de iradesi dışında değiştiriliyor. vicente başka bir deriye büründürülüyor. robert ona vera diyor.
--- spoiler ---
vera'nın içinde yaşadığı deri, baktığı yüz kendisinin değil. vera yoga yapıyor çünkü televizyondaki yoga eğitmeni yoganın içinizdeki "ben"e ulaştıracağını söylüyor. vera'nın o "ben"e ihtiyacı var, çünkü benliği sadece orada bulunuyor, onu saran deri ona yabancı. vera yoga yapıyor, çünkü kendisinden alınmış benliğinin kalan tek parçasına sadece yogayla ulaşabiliyor.
vera, vera olmadan önce toledo'yu terk etmek istiyordu. ama vera olduktan sonra ve robert onu serbest bıraktıktan sonra pedro'nun aldatmacasına kanıp, onun robert'i arzuladığını sanıyoruz. söz verdiği gibi hep robert ile kimliksiz de olsa yaşayacağını, onu bırakmayacağını, ona tutkuyla bağlı olduğunu düşünüyoruz. ama o vera'dan öncesine ulaşmak istiyor, terk etmek istediği bu şehri, annesini, dükkanını özlüyor. vera'yı kabul etmek istemiyor, ondan önceki yaşamına aidiyetini sürdürüyor, o yaşama özlem duyuyor. içinde yaşadığı ten ona ait değil, o tenin yaşamı başka, içinde yaşadığı bu deri "ben"ini tutsak ediyor ve vera bu deri ile ona ait yaşamdan özgürleşmek istiyor. çünkü o tenin içinde kendisi ve ona ait altı yılı alınmış bir yaşam var. o yaşamı ve özgürlüğünü istiyor.
final sahnesinin bende etkisi fena oldu, bir onun kadar etkileyen sahne vera'nın gazetede kayıplar listesinde gördüğü eski fotoğrafını, ondan alınmış yüzünün imgesini, öptüğü sahneydi. pedro'nun dönüşünün bu denli özgün bir hikayeyle oluşu, los abrazos rotos'u unutturacak kadar güzel bir sürpriz oldu. elbette yine bir muamma, tutku ve özlem deryasına batıp çıktık. alberto iglesias'ın müzikleri, almodovar filmlerinin mütemmim cüz'ü olduğunu bir kez daha ilan etti. antonio banderas hala pek seksi, tanrı melanie griffith'e bağışlasın. yalnız marisa paredes çok yaşlanmış, söylemiş miydim?
son söz: şeytanın aklına gelmez, pedro'nun aklına gelir.
herkes duysun: pedro kendine geldi erenler!
neyse, cumartesi günü fena halde yakışıklı bir herif aradı, "sinemaya gidelim mi?" dedi, ben tabii hiçbir zaman hayır diyemem bu teklife, ancak yine de sorma gereği duydum, "hangi filme?", duymak istediğim yanıtı alınca "olur" demek işten değildi.
sağdan soldan duydum, böyle "yok yeaa iyi değil o kadar", "başka filme git, o güzel değilmiş" ler falan, lakin aldırmadım elbette. pedro'nun yeni filmi görücüye çıkmış da ben gitmezsem olur mu? yani anladınız ya, ben bu muhabbeti niye bu kadar uzattım bilmiyorum. kes!
açılış sahnesi: farklı cinsel yönelimlerim olduğu kuşkusu uyandıracak kadar güzel bir kadın, bir odada, üzerinde ten rengi bir kılıfla yoga neyin yapıyor. sonra odasına çıkan küçük bir asansörden yemeğini alıyor. anlıyoruz ki bir şekilde tutsak kendisi. ardından uzun zamandır pedro almodovar filmlerinde arz-ı endam etmeyen antonio banderas çıkıyor meydana, kürsüden karşısındaki akademik bir heyete yüz nakli ile ilgili demeç veriyor. anlıyoruz ki kendisi estetik cerrahı. ve evet çok zekiyiz ajklsda.
adının vera olduğunu öğrendiğimiz kadınla, onu hapseden cerrah robert ledgard arasında ne tür bir ilişki olduğunu kestirmemiz ilk başta imkansız. onu odasına koyduğu kameralarla gözetliyor, bu gözetlemeye bir arzunun eşlik ettiği kesin, vera kendisine zarar vermeye kalkışıyor, vera robert'e "birlikte yaşayalım her normal insan gibi" diyor, robert bunun olanaksızlığını küçümser bir tavırla söze döküyor. aralarındaki münasebeti öğrenme olanağından yoksunluğumuzun, pedro her zamanki gibi flashbacklerle şimdinin üzerindeki örtüyü kaldırıp bize geçmişi gösterene dek süreceğinden oldukça eminiz. ve yine her filminde olduğu gibi bir karakterin ağzından sırlar döküldü mü, gerisi pamuk ipliği gibi geliyor, biliyoruz. nitekim hizmetçi rolündeki marisa paredes'in (çok çökmüş lan, zar zor tanıdım!) birden ortaya çıkan oğlu zeca'nın vera'yı görünce çok affedersiniz düz duvara tırmanarak atağa geçmesi, onu tutsak olduğu odadan çıkardığında söyledikleri vera'yla geçmişte bir ilişkisi olduğunu açığa vuruyor ve zeca'ya bakılırsa, vera'nın yanmış bir arabada ölmüş olması lazım. o zaman kafamızdaki bağlantı halkalarına biri daha ekleniyor, halkalar arasında gidip gelirken "ulan pedro yine entrikalar çevirttirdin?" demekten de kendimizi alamıyoruz. tam anlamıyla bu helezonik bilmeceye dair elimizde şunlar var: robert bir estetik cerrahı, evindeki laboratuvarda yapay deri üretiyor, bu deri vera üzerinde denenmiş gibi duruyor, robert'in eşi gal bir kazada yanarak ölmüş. ve pedro bize bir ipucu daha veriyor: zeca, vera'yı gal zannetmiş. peki, tamam, gal'in geniyle yapay bir deri üreterek, vera'ya yüz nakli yapmış robert. vera'nın içinde yaşadığı deri, gal'in derisi, yüzü gal'in yüzü, gal ölmüş ve fakat allah kahretsin, kim lan bu vera?
dönüp dolaşıp tosladığımız bu soru, vera ile robert'in yakınlaşmasından sonra açığa çıkıyor. devreye robert'in intihar etmiş kızı norma ve onun bir partide tanıştığı vicente giriyor. koltuktan kalkıp bu ikisine "adana çık aradan!" diyecekken, sorumuzla oldukça ilgisiz duran bu gecenin rüyasını hem robert'in, hem de vera'nın görmesi, ancak şeytanın ve tabii pedro'nun aklına gelecek şeyi yine de bizim aklımıza getirmiyor.
--- spoiler ---
rüyanın seyrinde ne zamanki vicente, norma'yla biraz cilveleşiyor, norma istemiyor, bağırıyor, isteriye tutuluyor, vicente kaçıyor, robert onu kızının durumunun sorumlusu olarak yakalayıp bir yere kapatıyor, ben işte o zaman ayıyorum. cinsiyet değişikliği, oh yeah. o zaman rahata eriyorum, yan koltuktaki yakışıklıya bakıyorum, o daha aymamış, belli. vicente vera oluyor, vicente gal oluyor. vicente'nin sadece cinsiyeti değil, yüzü de iradesi dışında değiştiriliyor. vicente başka bir deriye büründürülüyor. robert ona vera diyor.
--- spoiler ---
vera'nın içinde yaşadığı deri, baktığı yüz kendisinin değil. vera yoga yapıyor çünkü televizyondaki yoga eğitmeni yoganın içinizdeki "ben"e ulaştıracağını söylüyor. vera'nın o "ben"e ihtiyacı var, çünkü benliği sadece orada bulunuyor, onu saran deri ona yabancı. vera yoga yapıyor, çünkü kendisinden alınmış benliğinin kalan tek parçasına sadece yogayla ulaşabiliyor.
vera, vera olmadan önce toledo'yu terk etmek istiyordu. ama vera olduktan sonra ve robert onu serbest bıraktıktan sonra pedro'nun aldatmacasına kanıp, onun robert'i arzuladığını sanıyoruz. söz verdiği gibi hep robert ile kimliksiz de olsa yaşayacağını, onu bırakmayacağını, ona tutkuyla bağlı olduğunu düşünüyoruz. ama o vera'dan öncesine ulaşmak istiyor, terk etmek istediği bu şehri, annesini, dükkanını özlüyor. vera'yı kabul etmek istemiyor, ondan önceki yaşamına aidiyetini sürdürüyor, o yaşama özlem duyuyor. içinde yaşadığı ten ona ait değil, o tenin yaşamı başka, içinde yaşadığı bu deri "ben"ini tutsak ediyor ve vera bu deri ile ona ait yaşamdan özgürleşmek istiyor. çünkü o tenin içinde kendisi ve ona ait altı yılı alınmış bir yaşam var. o yaşamı ve özgürlüğünü istiyor.
final sahnesinin bende etkisi fena oldu, bir onun kadar etkileyen sahne vera'nın gazetede kayıplar listesinde gördüğü eski fotoğrafını, ondan alınmış yüzünün imgesini, öptüğü sahneydi. pedro'nun dönüşünün bu denli özgün bir hikayeyle oluşu, los abrazos rotos'u unutturacak kadar güzel bir sürpriz oldu. elbette yine bir muamma, tutku ve özlem deryasına batıp çıktık. alberto iglesias'ın müzikleri, almodovar filmlerinin mütemmim cüz'ü olduğunu bir kez daha ilan etti. antonio banderas hala pek seksi, tanrı melanie griffith'e bağışlasın. yalnız marisa paredes çok yaşlanmış, söylemiş miydim?
son söz: şeytanın aklına gelmez, pedro'nun aklına gelir.