düşün.

bir kurbağayım ben şimdi hem öyle sesim falan da güzel değil ve biraz da canım sıkkın son günlerde, o yüzden içten gelerek "vırak"ladığımda söylenemez. yemyeşil bir arazide küçük bir su birikintisinin kenarında. üstelik karnım aç, zayıflıktan ölmek üzereyim kısaca dilimi de iyi kullanamıyorum. zıplamak istemiyor canım, iki gündür aynı yerdeyim ve gözlerim normalden biraz daha pörtlek hareketsizlikten.

canlandırabildin mi kafanda bir şeyler?biraz daha zorla kendini düşünmeye devam et.

o kurbağa ki psikolojisi allak bullak ama yinede farkında her şeyin. kimselere öptürmek istemiyor kendini. prenseslerin hepsiyle arası çok iyi bayılıyorlar onun muhabbetlerine, onunla konuşmak birlikte bir şeyler yapmak en basitinden o su birikintisinin yanında oturup ağaçların suya düşen akislerini seyretmeyi çok seviyorlar eğer kurbağa günündeyse ve içten gelerek vıraklıyorsa. ve o prenseslerin hepsi olmasa da bir çoğu onu öpmek için can atıyorlar garip bir şekilde, belki o küçük kurbağa hayatlarının prensine dönüşür diye. kurbağa farkında ama her şeyin dedim ya bunun da farkında yani. "ya olmazsa" diyor içinden "ya beni öptükleri zaman bir prense dönüşmezsem"? bu da umurunda değil aslına bakarsak ve istediği de bu değil aslında bizimkinin. çok başka şeylerin peşinde bizim küçük kurbağa.

az çok kafanda bir şeyler belirmiştir kurbağa hakkında bu kadar şeyden sonra. şimdi kurbağanın konuşabildiğini düşün ve o su birikintisinin yanında olduğumuzu. gözlerin kurbağanın pörtlek gözlerinde, ağzın açık ne anlattığını dinlerken düşün kendini ve daha dikkatli dinle şimdi onu. bak ne istiyor o küçük kurbağa!

bütün gün burada durup güzeller güzeli bir prensesin gelip beni öperek bir prense dönüştürmesini istediğimi sanıyor herkes. yerinizde olsam ben de aynı şeyi düşünürdüm herhalde. bir insan olarak yaşamaya can atan bir kurbağa derdim biri gelip onu öpsün diye sabahtan akşama kadar vıraklıyor ordan oraya zıplıyor zavallı derdim. hatta işi abartıp acırdım belki ona. bir kurbağa değil de bir prenses olsaydım ellerimin arasına alıp öpmek geçerdi aklımdan herhalde, ona acıdığım için bunları düşündüğümü sanırdım ama aslında ona değil kendime acıdığım ve onun bir prens olma ihtimalini düşünerek bunu yapmak istediğimi ona itiraf edemezdim.
prens olmak umurumda bile değil benim zaten ben o dünyaya ait değilim. beceremem yani o işleri. başka bir şey benim istediğim; başka biri tarafından öpülerek olmadığım biri haline getirilip o şekilde yaşamak istemiyorum ben. öpülmek kolay iş bu yemyeşil arazide kendine acıyan ve benim prens olma ihtimalimi aklından çıkartamayan bir çok prenses var etrafımda ama kesinlikle beni öpmelerine izin vermeyeceğim yaşadığım süre boyunca. ben imkansızın peşindeyim bir gün öyle biri gelecek ki bu yemyeşil araziye beni öpmek aklının ucundan bile geçmeyecek, prens olup olmamam onun zerre umurunda olmayacak ve beni bir kurbağa olarak sevecek. işte o gün... o gün geldiğinde bütün bu güzellikleri izlerken tatlı bir uykuya daldığında o küçük bir öpücük konduracağım dudağına ve güzeller güzeli bir kurbağaya dönüşecek o prenses. diğer prensesler hala bir kurbağa-prensin peşindeyken imrenerek bakacaklar yanımdaki o küçük kurbağaya. hepsinin aklında tek bir düşünce "keşke bir kurbağa olsaydım da, beni de bu kadar çok seven biri olsaydı" hiç biri o kurbağanın daha düne kadar bir insan olduğunu düşünmeyecek bile ve ben onlara dönüp anlayamayacaklarını bildiğim halde vıraklayarak şunu anlatmaya çalışacağım;

suretin arkasinda gizlidir suret
ey insanoğlu!
surete takilirsan yanilirsin !..
dikkat et!...