tanım yapmak istiyor deli gönül, her ne kadar silahı başıma dayayıp "yapmayacaksın" dediklerini duyar gibi olsam da: laneth'in sol frame'ini gördükçe sormak için yanıp tutuştuğum soru. oh be tanımladım. sadede gelelim. nedir bu küçük iskender çılgınlığı, biri bana anlatabilir mi? stiil cursed, tanrı aşkına söyle; küçük iskender'in sponsorluğuyla mı idare ediyorsun siteyi? o yüzden mi her şiiri adına başlık açıp, sadece şiiri yazıp altına "küçük iskender" yazılıyor burada?

vallahi, bir başlarsam kimse durduramaz. suç ve cezanın her cümlesini birer başlık yapmaklaişe koyulabilirim, ha? veya rezervuar köpekleri'nin her repliğini? sanırım bunu kimse istemez. aslında düşününce, benim yapmayı aklıma getirdiğim bu şey çok daha iyi. en azından kendimce bir şey katıyorum içine: cümle hakkındaki görüşümü de aktarıyorum. "hey, what's goin' on? did u hear this? hahaha" diye başlık açıp altına "rezervuar köpeklerinin kanımca en iyi repliğidir." yazmıyorsam, bilin ki hem size hem kendime saygı duyduğumdan.

bahset; küçük iskender'den bahset bana. ne kadar büyük? türk şiir literatürüne neler kattığını anlat. öğreneyim. her şiirini başlık yapma yeter ki. ben zaten şiirdefteri.kom'a girmeyi tanrıya şükür ki, biliyorum. ha, bir bildiğim daha var: şayet on yazar daha aynı yönde işlev görmeye; sevdiği sanatçının-şairin-şiir yazanın her eserini başlık açıp olduğu gibi alıntılamaya başlarsa; laneth vaat ettiği misyondan ve sahip olduğu vizyondan çook uzağa savrulacak.
"şayet on yazar daha aynı yönde işlev görmeye; sevdiği sanatçının-şairin-şiir yazanın her eserini başlık açıp olduğu gibi alıntılamaya başlarsa; laneth vaat ettiği misyondan ve sahip olduğu vizyondan çook uzağa savrulacak."

şahane. netice varsayımına, dibace varsayımına bak. yaz kardeşim, sen de yaz. seni neden geriyor birisinin sevdiği şiirleri, şarkıları dökmesi. prezentasyon tenkitine tahammül sınırı çizer, türk şiir literatürüne kattıklarina kayarım iskender'in.

madem bilmiyorsun, o zaman nazik götüne birkaç dakika oturup susmasını emredeceksin. yok bunu yapamıyorsun, o zaman parmaklarının kemiklerini kıracaksın da yine jajhor sayıklamalarından uzakta kalacaksın. iskender ne katmiş? el-cevab: tuz. okay? edip cansever bilmeyen, turgut uyar okumayan, ataol behramoğlu karıştırmayan, beat desem "bit?" reaksiyonu göstermesi pek mümkün düşük çözünürlüklü algı sahibinin "akliniseveyimdatkam"dan yaşayan en büyük 10 şairden biri olduğu kaşelenmiş, kabul edilmiş biri için "ne katmiş??" demesinin vehametini bir yana bırakıp; önerisiz muhalefete girip "siteyi bu mu besliyor" sic kabilinden paralize dimag ile izanını şuur mikserine sokup çıkarışına getirsem de konuyu, rahatlasa.

laneth'in vizyon/misyon temellendirmesi hakkındaki fikrin mao'nun yöneticilik vasfına denkse susayım da koliden önceki lavaj için zamanın olsun. nedir?
konformist paradigmal bakışıyla şömine başında deep purple dinleyip underground olduğunu savlayan murathan'dan bahsedecegime, iskender'den söz açıyorum ki algıların genişlesin. alem ne göbelmiş anasını satayım.
vuu, çok büyükmüş miksender. objection! demek istiyorum. bilmediğim kelimelerle saldırıyorlar hakim bey. bana bildiğim kelimelerle saldırılmasını talep ediyorum.

problem iskender'in büyüklüğü küçüklüğü değil, anlaşılamadı sanırsam. kimsenin beğenisine söz ettiğimiz de yokken, ne bu şiddet bu celal (ne yapalım, bildiğimiz tek manzumeden alıntı yapıyoruz)? hem, insan turgut uyar (ki bayılırım), edip cansever (ki aşmış bir şairdir, sözünü ettirmem), ataol behramoğlu (ki bugünlere gelmemde, mahallemizde açtırdığı kütüphaneyle vesile olmuş, değil kırk yıl, kırk bin yıl kölesi olabileceğim bir insan) okumak zorunda mı? hadi diyelim zorunda; küçük iskender'i sevmek zorunda mı? küçük iskender'in küçük olduğuna dair tek kelam ettiysem söyleyin, siktir olup gideyim buralardan. git yavrum, çevir(t) gel:
that is not the point!
objection; dedem beni korkuttu hikayeleri'nden pek güzel bir iskender şiiridir. okudun mu ziko, kale direğini gördün mü?

iskender'i anlamak için okuman lazım. sevmekse senin kendi kişisel tasarrufun. ben de maymunları sevmiyorum, goril abi'den mülhem.
madem hakkında söyleyebileceklerin sınırlı, o zaman yaygara menzilinden ötede tut kendini, zifos sıçratma. de ki, ''tanımıyorum, anlatılsın''. deme ki; ''tanımıyorum, sol freymden gözüme çarptı uyuz oldum''. dersen ne olur: hiç. japoncada bhagwan. yeah, bilinmedik kelimelerle takılarak munazara kritiğine gönderme yapan soylu şövalye, bayılıyorum sana. bayılıyorum senin bu alışılagelmiş, sürpsiz etkisi yaratmayan lemma'larına. hindsight bias der toplum psikologları, az biraz sözüm ona bu eksene kaymış; biraz yayan, yavan olmuş, olmamış; olmadı.

mümkü mü şimdi akgün akova'dan, süreyya berfe'den, cemal süreyya'dan dem vurmak ha? negsel konuşacaktık, birbirimize paçalarından kültür akan sohbetlerde gazoz ısmarlayacaktık. gazoz ağacı kaldı dediklerin, yüceltmedi bahsettiğin isimler seni; su hönkürdettiklerin: olmadı.

richard brautigan'ın münzevi hayatına özendiğini söylediler iskender'in. ginsberg'in akut korku tınılı toplumsal izolasyonunu kaşkalladığını söylediler. neal cassady gibi bohem, james koyce gibi obscure taraftarı, nazım hikmet ran kadar hamaset dolu olduğunu savladılar. değil.
yılmaz erdoğan için ''o kayıp kasabanın, bense kentin yakışıklısıyım' diyen biri tevazuyu elden bırakmış olsa dahi canının yanmayacağını bilir ya; hani yine de hakkını teslim ediyor ya sezar'ın, al benim de hakkım sana teslimdir. gece gece konuşturdun, kokain tepelerinden çıkarıp kafamı buraya uzattırdın. sağol.