'baba' dedim, 'güzelmiş yahu şu masumiyet müzesi. ben de herkes okuyo çok popüler diye inat edip okumuyodum geçen gün aldım elime sardı baya.'

kitabı babamla eş zamanlı okuduğumuz sıralar, babamın kitapta kaldığı yer, üzerinde orhan pamuk yazılı kitabın özel ayıracının olduğu yerdi. orayı katiyen değiştiremem. bense ya sayfayı aklımda tutarım ya da elime geçen bi kağıt parçasını sıkıştırıveririm oraya.

'ee nası bari heycanlanıyo mu gitgide, noluyo şimdi sen neresindesin, yok yok tamam söyleme, sadece heycanlı mı onu söyle, ben şunların bunların olduğu bölüme geldim.' diyorum. o anda gözlerini devirerek, alaycı bi tonla 'ohoo sen daha orda mısın, o da ne ki daha neler oluyo neler, sen daha hiçbişey okumamışsın!'

haydaa bu ne şimdi. sanki sen okuyup oraları, heycanlanmadın o satırlarda.. noluyo bi havalar, benden yüz sayfa ilerdesin diye! ezik hissediyorum, hiç bi ekşını olmayan bölüme bile baya kaptırmışım kendimi, ulan ne yüzeyselim he! sonra farkettim ki bunu ben de yapıyorum. arkadaşıma ödünç kitap veriyorum mesela, 'ee nası bari sardı mı kitap' (lakayt bi şekilde, noluyosa), 'sen daha duur hiç bişey değil o okudukların ha haa! sööliim mi hee söliim mi hehehe!' böyle eğleniyoruz işte.. ama biri daha derse bana böyle bişey, kitapları tersten okumaya başlıcam.