şehirlerin arka sokaklarından geçiyorum. çocukluğum da bir benzerinde tükendi. zaten bir fil ancak, bir derin kuytuda terbiye edilebilir biliyorsun. üzülmeye vakit bulamadım, ulrike meinhof okuduğumdan değil, şiddete meylim bundan.
ki ben en çok gök gürültülerinden korkardım. biriktirecek hiç bilyem olmadığından ötürü, doğru düzgün çocukluk arkadaşım da olmadı. çöp kutusuna atılmış çok resim çizdim, yakılmış çok çocukluk gördüm, gülmeye meylim bundan.
boş avlularda hüzünleriyle bir başına oturan insanlar var. gözlerinden ayrılık yaşları akıyor; bir sevgiliden, bir şehirden, bir dosttan, bir tutuksuz demirden ve belediye otobüslerinden... kentler kavuşmasızlıklar toplamıdır aslında, ve çiçek yüklü elma ve armut ağaçları, silmeye meylim bundan.
boş merdiven basamakları, geri dönüşsüz yapraklar, ıssız avluda soğuk çiğ damlaları ve acısını içinde taşıyan mistik hikayelerim var. gemiler karşıdan karşıya geçmeye yarar en çok, ve en çok baharda güzel olduğu iddia edilir deniz manzarasının. oysa ben aralık'ta herhangi bir dolunay gecesini tercih ederdim, -sahi biz seninle hiç karşı kıyıyı izlemedik değil mi?-içmeye meylim bundan.
çok düş kurdum, çok yitirdim. hayaletlerle çok haşır neşir oldum nenem ölmezden evvel. yine kurup yine yitiririm, sen takma şimdi bunları. ama bekle, eğer uygun görürsen, sana ıssız hikayeler anlatayım, ölmeye meylim bundan...