/// 'tavuk elle yenir.' cümlesini çağrıştıran başlığı, şahsımın başlık bulma konusundaki yeteneksizliğine binaen görmezden gelin. kaldı ki yazının anafikrini yansıtıyor olsa varsın çağrıştırsın ama dedim ya yeteneksizim... ///

her zamanki gibi çok yorgun, aç ve mutsuz olarak okul binasından kendimi dışarı atmışım. sağa sapıp güzel sanatlar fakültesi öğrencilerinin çene kavsinde tomurcuklanan bir dişi tasvir etmeye çalıştığı ama görenlere 'aa taşağa bak!' dedirten heykelinin önünden geçerken, yerdeki beyaz kütleyi farkettim. allah sizi inandırsın o beyaz şey kıpırdayıp kedi olduğunu anlamamı sağlayan sinyaller beynimden ayaklarıma ulaşana kadar geçen 1 saniyede hayvan ayağımın altında eziliveriyordu. durumu anlayıp bir sekme hareketiyle kediyi aştım. yolun ortasına bırakılmış hayvancağız, 'cağız' dememden anlaşılacağı gibi acınacak haldeydi. kirden topaklanmış ve üç ton renk atmış tüyleri, katarakt olmuş gözleri, cılız mivaylamasıyla, zayıf, ölümün eşiğinde, yolun ortasına yayılmış... duruşu hamakta yayılmış bir tatil insanını andırıyor ama belli ki kımıldayacak takati yok. esas bomba ise kedinin önünde duran süt kutusu ve yanındaki plastik bardaktı. bardak yarısına kadar sütle doluydu. birisi espri yapmaya çalışmış, hayvanın hayatına devam etmesini bardağın daracık ağzından kedinin sütü her nasıl olursa içmesi imkanına bağlamıştı. ben aval aval bu manzaraya bakarken, kedi mivaylayıp inanılmaz masum ve acıklı bir bakışla ( kedi bakışlarını bilirsiniz ,hani şu kızların ayyy ne şekeuer diil mi aşkıomm dediğinden, neyse) bana baktı. diyordu ki, apla beni sev, acı bana. bu yaltaklanan bakışa karşı koyamadım. fakat az önce tasvir etmeye çalıştığım gibi bu üzerinde iri ufak bit yavşak barındıran bi kediydi, hastalıklı olduğu her halinden belliydi. kaldı ki ben hayvanlara dokunamazdım, hareketli derinin altında kayan kemikler içimde garip bir his uyandırıyordu. hem kedi pisti ona dokunsam eve varana kadar başka bi yere dokunamayacaktım elimi yıkama imkanım yoktu... vs. vs.

kediye niye elimi sürmediğimi anladınız ve bana hak verdiniz değil mi? öyleyse kediyi ayakkabımla okşamamı da anlayabilirsiniz. okşanmak isteyen bir kedi, kedinin isteğiini geri çevirmeye gönlü razı olmayan ben ve bu işin sonunda kirliliğinden bir şey kaybetmeyecek ayakkabılarım... o sırada yan fakülteden bir kız bir erkek iki kişi ortak kantinimize doğru ilerliyordu. insanlar dış görünüşleriyle yargılamamalı diye genel bir kanı var ama bu ikisi o kadar dış görünüşleriyle uyumlu tavır sergilediler ki, bundan bahsetmem sosyolojik bir hizmet olur kanımca.

kız ve erkek öğrencilerimiz elinizi sallasanız çarpacağınız cool-hümanist, hayvantapar, kızsa feminist-vejeteryan, erkekse sosyalist-marksist, eteği pantolonu koyu renk, salaş, kızın üzerinde yazın askılı dar bir atlet, kışın boynunda üç kez dolanmış fular, erkeğin her daim mesaj içerikli t-shirtü, bir yerlerden muhakkak fırlayan che figürü, kıyafetindeki kasveti bastırmaya çalışan kızın üzerinde renk renk ve bol bol takı, ki her takısının taşının ve kancasının bir anlamı vardır, totemler fışkırır ordan burdan; saçlar genelde bonus, kız-erkek gözlerine bakış derinleştirme amaçlı siyah kalem çekerler; yazın sadalet, kışın yırtık spor aykkabı, bağcığı bağlanmamış bot giyerler.

üst paragrafta dış görünüşleriyle yargıladığım çiftimiz gözlerini bana dikerek yaklaşıyorlardı. suçüstü yakalanmış yaramaz bir çocuğa bakar gibi bakıyorlardı. yanıma ulaştıklarında beklenen oldu. kız eğilip süt kutusunu eline alırken, kediye sütü niye içmediğini sordu. muhteşem zeki, yaratıcı, duyarlı kedi dostları bunlardı demek! ben ayağımı gayri ihtiyarı geri çekerken kedinin babası sorguya başladı:

hayvansever abi: kediye ayağınızı sürmeseniz!
ayaklakedisevenkişi: ?? (çeşitli cevaplar dönüyor ama bi türlü seçemedi, 'ayak sürme'de takıldı kaldı zira)
dahahayvanseverabla: görmüyor musunuz hayvan ölmek üzere bi de ayağınızla hırpalıyorsunuz!
ayaklakedisevenkişi: ( baktı ki birazdan kedinin katili ilan edilecek...) tüylerinin elle okşanması onu diriltecekse, buyrun siz okşayın, ben de sütünü içireyim, kurtaralım hayvancağızı.
(ikisi de gözlerini devirmek suretiyle beni kınayan bir bakış atarak; ayarımızı verdik yolumuza gidelim deyu birbirlerine baktılar.)
ayaklakedisevenkişi: gelin sevin kediyi ya! ben ayakkabılarımı temizletecek başka kedi bulurum da, sizin gibi hayvanseverleri nerden bulacak bu kedi?

gittiler...

kedi ve ben başbaşa kalınca kedinin hayati sorumluluğu üzerime kalmış oldu. sözde hayvansever gençlerimizin kışkırtmalarına ve içimden bas git diyen şeytana rağmen, kediyi ayağımla yolun kenarına sürüdüm. gerçekten zor oldu. ama başka yol yoktu. sütü yere döktüm. o bir hayvandı ve hayvanlar bardak kullanmazdı. kedi yerde göllenen sütü içedururken ben batan güneşe doğru yürüdüm...

hikayemizin sonunda gökten bir taş iki elma düştü. taş, duyarlılığı gösterişten ibaret olanların kafasına, elmanın biri kediye, biri de bir kediciği ayağıyla dürten kaba insan müsveddesine düşsün, şükür ki sütü yere dökebiliyor.