"`tarsuslu seksomanyak dallama ile idiot kızın garip öyküsü`" gibi nitelendirilebileceği gibi öykünün çokta garip olmadığını yahut öykünün çok tanıdık geldiğini düşünenler için ayrıca bir ıssız adam başlığı açtım. çünkü benim anlatacaklarım bu öyküyü bilenler için ve filmin yapımıyla ya da yapımcısıyla pekte ilgilenmeyenlerle alakalı. benim diyeceklerim, filmi izlerken kendi hayatlarındaki acıları yüzünden ağlayan insanların içinden geçenlerle ilgili.

yemişim yönetmenini, oyunculuğunu. evet belki oyuncu tercihleri yanlıştı, daha rollere oturabilecek insanlar tercih edilebilirdi. ama o salona giren her insan farketmiyor bunu, sırf gözlem yapmak niyetine giren ve filmin anlatmak istediği duyguyu yakalamamak için direnen insanlar farkediyor bu eksikliği. izlemedim babam ve oğlum u. o kadar tavsiye ve yoruma rağmen izlemedim. belki fırsatım olmadı ya da ben izlemek istemedim ama kıyaslamak için bir kıstas değil benim için. bu yüzden onu çok beğenip bu filme yavan gözüyle bakanları anlamıyorum. herneyse..

filmin konusu, kaybedince değerini anlamak. alper isimli eleman elindekinin değerini bilmediği için ada isimli güzel bayanı harcıyor. ancak yaşadıklarından ötürü aşık oluyor. ayrılma kararını söylediğinde aşık, fakat bazen hepimizin düşebileceği şekilde bir yanılgılar yumağı aklı. ada hanımkızımızı terkediyor.. daha sonra ikiside unutamıyorlar birbirlerini ve yıllar sonra yeniden karşılaştıklarında içsel konuşmalarını duymasalar bile demek istediklerini anlarmışcasına bir sahneyle noktalanıyor film. özellikle son 15 dakika, filmin anlatmak istediğine kendini kaptırmışlar için oldukça hüzünlü ve ağlamaya götürebilecek yollara sokuyor.

çağan ırmak kişisi, potansiyel seyircisinin ne istediğini yani türk sinema seyircisinin potansiyel isteklerini çok iyi çözümlemiş bence gayet iyi bir şekilde de bu filmde perdeye yansıtmıştır. beğenilir yahut beğenilmez, eleştirilebilir. ancak kabul edilmesi gereken bir nokta, türk insanı kendinden bir parça bulabileceği yapımları seviyor. çağan ırmak ta bunun farkında bir insan ve bunu değerlendiriyor.

filmden aklımda kalan en baba sözse şudur;

(spoiler: alper kişisi ada dan ayrılmak istediğini söyledikten sonra ada ya açıklama yaparken klasik terk eden erkek klişelerinden "ben seni haketmiyorum"u söylüyor. ada da o sahnenin sonunda ayrılırken ondan, şu cümleyi kullanıyor ki gerçekten bence hakikatli bir sözdür;

"soğuktan donmak üzeresin, uyumak istiyosun, korkuyosun donmaktan ama sen çoktan ölmüşsün farkında değilsin..")

duygusal modda takılanlar gidebilir. ya da gitmesinler, ağlamaktan bitap düşebilirler. belli olmaz.. neyse baştaki o sinirimde geçmişken ben gideyim biraz kitap okuyayım.
herkes yaşadığı kadarını bilir yaşamadıklarını ya da görmediklerini ise başka bir ağızdan anlatır. o yüzden bilmediklerinizi yahu görmediklerinizi "böyle bir şey yoktur" yaftası altında insanlara sunmanın öyle bir şeylerin var olduğunu bilenler için bir şey ifade etmediğini bilmek gerekir. ayrıca herkes farkındadır sinema adı altında kurgulananların ve sergilenenlerin bir hayal ürünü olduğu ve sadece yapımcısının ve/ya senaristinin kafasından türediğini. bazı hikayeler gerçekten alıntılanır yada esinlenilerek yazılır orası ayrı bir mevzu. bahsi geçen yapımın gerçeklik oranı nedir bilemeyiz. kaldı ki gerçekliğini yahut sahteliğini sorgulamaksa o filmi izlemek için o koltuğu oturma amacın, bence yanlış bir şeyler vardır.

ben filmi beğendiğimi söylemedim. benim ilk yazımda anlatmak istediğim, o filmin anlatmak istediğini anlatıp anlatamadığıyla alakalıydı. bunda ben başaralı olamamışım ya da anlatmak istediklerim yanlış anlaşılmış bişey diyemem. zaten pek beceremem film eleştirmenliğini ki zaten filmi eleştirmek için izlemem. kötü bir filmse kötü denilir geçilir, popülizm yapılmış denilip geçilir, herkesin fikri kendine. beğenenlere de "niye beğendiniz, o adam psikopat bir seksomanyak, piçin teki! ada ya ne demeli, ilk buluşmada erkeğin altına yatan kevaşe " şeklinde yaklaşılmasını anlamıyorum. filmdeki karakterleri yargılamaktansa filmin anlatmak istediğine odaklanmak, bence en doğru yaklaşım. bu olmalı yani konuştuğumuz.

nihayetinde ıssız adam kendini izlettiriyor. siz beğenseniz de beğenmeseniz de insanlar o salonları dolduruyor. demek ki insanımız popülizm yapılmasından, duygularının sömürülmesinden hoşlanıyor. kime ne diyeceksiniz ki? hı? gidip sinema kapısında millete anlatmaya mı kalkacaksınız? bu popülizmdir aslında alper diye birisi yok aslında ada da orospu mu diyeceksiniz?

amaan ya neyse ney.

o değilde biz de işsiz adamı mı çeksek? tutar gibi geliyor.

kitaba devam edeyim ben en iyisi. siyuu