bundan yıllar evvel "benimle bir dakika" diye bir yazı yazmıştım. bilinç akışı tekniğiyle (ne kadar artistim, teknik meknik, afili laflar (afili sözcüğünün afilli olarak bilindiği dönemleri gördü bu gözler) kapa parantez) kendime süre tutarak, o an ne geçiyorsa aklımdan onu yazmıştım. geçen yıllar hiçbir şey katmamış bana gördüğünüz gibi, sadece ondört dakika eklemiş hayatıma. geçen binlerce anlamsız dakikaya ekstra ondördü daha eklensin. ayın ondördü gibi bir yazı olsun...(bilmeyenlere not, ay döngüsünde ondördüncü güne dolunay denk geliyor. halkımız da dolunayı kurtla değil güzellikle özdeşleştirmiş)

mesaimin bitmesine onbeş dakika vardı yazıya başladığımda. aşırı yoğun ve tempolu çokça aydan sonra nefes alabildim bugün en nihayetinde. nefes alınca aklıma yazı yazmaktan başka bir şey gelmiyor. yaşadığımı yazarak hissediyorum galiba. ama yaşamak bana göre olmadığı için, yazmak yerine yoğun mesaileri tercih ediyorum. kafamı dolduruyorum ki kafam boşalsın. televizyonu da bu nedenle severek izlerim ben. çok ukalaca gelir bana "aptal kutusu" denmesi televizyona. koduğum hayatlarınız çok değerli ve mükemmel / faydalı işlerle dolu da televizyona bok atıyorsunuz. kitaplar daha mı kıymetli sanki televizyondan? (ya galiba daha kıymetli ama yine de mukayese etemeye de gerek yok).

bugün sabah telif hakkının ne kadar saçma bir şey olduğunu düşündüm ben. (ben bazen düşünürüm, bazen saçma şeyler düşünürüm, bazen de düşündüğüm şeyler saçma olur, bazen özellikle saçmalarım, bazen de saçmalıklar beni bulur) misal bir marangoz, masa yapıp sattı. sonra o masa her kullanıldığında para mı istiyor? ya da otomobil üreticileri biz arabaya her bindiğimizde bizden para isteseler iyi mi olurdu? şarkı, müzik, kitap vs. için neden böyle bir uygulama var? ederi neyse iyice hesapla, sat ilk seferinde ona göre. ben neden radyoda şarkıyı çalınca sana para ödeyeyim tekrar? neymiş, sanatçıyı koruyacakmış...sanatı para için yapan adamı ne koruyacaksın birader? sinirlendim bak yine.

kalan üç dakikamı telif hakkıyla yemeyeyim. bu .. hakkı (nokta nokta hakkı diye okunur) lafı geçince de hep "ben tek hak tanırım, o da 'baba hakkı' (nam-ı diğer, hakkı yeten...aslında namı hakkı yeten de diğeri baba hakkı ya, olsun, boş koy boş koy boş koy) demek geliyor içimden. bu arada baba hakkı konusunda çok uzun yazasım var. yaşlanıyorum ben ve babamı düşününce gözlerim doluyor bayağı. belki alkollü bir gecede yine buluşuruz. size babamı anlatırım...

bana ayrılan sürenin sonuna geldim.