tanınabilecek en müthiş insanlardan biri. galiba biraz zorba, biraz adrian zograffi, biraz ve birazdan çok bildiğiniz saç sakal karışmış şarapçı. hikaye'yi aktarmak isterim:
üç arkadaş henüz lise yıllarında iken bir gün bir delilik anında derler ki gidelim gezelim. bu cümleyi zırt pırt sarfettikleri için orijinal bir yanı bulunmamaktadır. öyleyse derler, şöyle 4 bin kilometrelik bir yolculuğa çıkalım. henüz yolun başında cepteki bütün para hanım*(*kadın desen ayrı dert kız desen apayrı) olan arkadaşın tuvalet masrafı olur. sonra sonra bir ara bakılır ki bodrum'a kadar gelinmiştir. burada biz iki dallama 4 saatlik gecikme ile vardıkları için göz altına alınırlar, gecenin bir bölümünü karakolda geçirip sabah sahilde polislerce uyandırılırlar. aç, sefil, beş parasız ve bağcıksız dolanırlarken birden tuhaf bir adamla karşılaşırlar.
40 yaşlarına yakın ama 30 ancak gösteren, sarışın uzun saçlı, sakallı, konuşurken ağzı hep sağa kayan, rahatsız edici ölçüde samimi davranan, yakışıklı ve mert bu adam yaklaşır kahramanlarımıza ve
- hippiler, der, açmısınız?
- bize mi dedin abi?
- hippiler aç mısınız? ahmet hippilere yemek getir lan! ahmet dediği de alaaddin'in cini gibi bir zebellah.
hippiler doyurulur, günlük temel bira ihtiyaçları karşılanır, maraza yaşadıkları otel sahipleri (mafya bildiğiniz) dövülmek için birlikte yola çıkılır.
efendim, bu adam ingiliz muharrem'dir. hiçbirimizin adını bilmediği, hikayesi ile ilgilenmediği, daha güzeli kendisi de o hikayeyle ilgilenmeyen bu adam ingiliz muharremdir.
hayatının bir bölümünü otostopla hindistan ve hollanda yolculuklarında geçirmiş, hollanda'da birisiyle birlikte yaşamış adamdır o. bir gece uzun uzun anlatmıştır hippilere; hollanda'da kadını "ya ben ve oğlun ya da bira ve ot" demiş, muharrem çok açık yapmış tercihini sınırdışı edilmiş. sonra bodrum'a yerleşip yaklaşık bir on yıl kayık altında yaşamış, turistlere gezi pazarlamaktan, çeşitli el sanatlarına kadar bir dizi uğraş ile yaşamını finanse etmiş. ilk dönemlerde epey bir boğuştukları polisler hala tırsmaktaydılar muharrem ve ekibinden.
her neyse efendim aramızda o vakit 20 yaş fark olan bu insan bize birlikte mısır (egypt) yapalım içimde kaldı mealinde bir teklif getirmiş biz eşekler, hayatımızda belki ilk defa korkmuşuzdur. belki muharrem'in tek isteği bu korku bezlerini harekete geçirmektir.
üç gecede ne konuştuysak ne dinlediysek artık; bugün haberini aldım gibi. muharrem artık yokmuş. belki insanlığımız gibidir sonu, döneme dahil olamamıştır, belki de bir taraflarda bir şekilde yaşıyordur piç! hocam ölmesen isterim, hep bir yerlerde bir ingiliz bulayım derim. güzeller güzeli hoca, bir de viski ikram eden arkadaşına dediğin gibidir:
- burjuva mıyız biz, köpek öldüren getir bana ordan!
üç arkadaş henüz lise yıllarında iken bir gün bir delilik anında derler ki gidelim gezelim. bu cümleyi zırt pırt sarfettikleri için orijinal bir yanı bulunmamaktadır. öyleyse derler, şöyle 4 bin kilometrelik bir yolculuğa çıkalım. henüz yolun başında cepteki bütün para hanım*(*kadın desen ayrı dert kız desen apayrı) olan arkadaşın tuvalet masrafı olur. sonra sonra bir ara bakılır ki bodrum'a kadar gelinmiştir. burada biz iki dallama 4 saatlik gecikme ile vardıkları için göz altına alınırlar, gecenin bir bölümünü karakolda geçirip sabah sahilde polislerce uyandırılırlar. aç, sefil, beş parasız ve bağcıksız dolanırlarken birden tuhaf bir adamla karşılaşırlar.
40 yaşlarına yakın ama 30 ancak gösteren, sarışın uzun saçlı, sakallı, konuşurken ağzı hep sağa kayan, rahatsız edici ölçüde samimi davranan, yakışıklı ve mert bu adam yaklaşır kahramanlarımıza ve
- hippiler, der, açmısınız?
- bize mi dedin abi?
- hippiler aç mısınız? ahmet hippilere yemek getir lan! ahmet dediği de alaaddin'in cini gibi bir zebellah.
hippiler doyurulur, günlük temel bira ihtiyaçları karşılanır, maraza yaşadıkları otel sahipleri (mafya bildiğiniz) dövülmek için birlikte yola çıkılır.
efendim, bu adam ingiliz muharrem'dir. hiçbirimizin adını bilmediği, hikayesi ile ilgilenmediği, daha güzeli kendisi de o hikayeyle ilgilenmeyen bu adam ingiliz muharremdir.
hayatının bir bölümünü otostopla hindistan ve hollanda yolculuklarında geçirmiş, hollanda'da birisiyle birlikte yaşamış adamdır o. bir gece uzun uzun anlatmıştır hippilere; hollanda'da kadını "ya ben ve oğlun ya da bira ve ot" demiş, muharrem çok açık yapmış tercihini sınırdışı edilmiş. sonra bodrum'a yerleşip yaklaşık bir on yıl kayık altında yaşamış, turistlere gezi pazarlamaktan, çeşitli el sanatlarına kadar bir dizi uğraş ile yaşamını finanse etmiş. ilk dönemlerde epey bir boğuştukları polisler hala tırsmaktaydılar muharrem ve ekibinden.
her neyse efendim aramızda o vakit 20 yaş fark olan bu insan bize birlikte mısır (egypt) yapalım içimde kaldı mealinde bir teklif getirmiş biz eşekler, hayatımızda belki ilk defa korkmuşuzdur. belki muharrem'in tek isteği bu korku bezlerini harekete geçirmektir.
üç gecede ne konuştuysak ne dinlediysek artık; bugün haberini aldım gibi. muharrem artık yokmuş. belki insanlığımız gibidir sonu, döneme dahil olamamıştır, belki de bir taraflarda bir şekilde yaşıyordur piç! hocam ölmesen isterim, hep bir yerlerde bir ingiliz bulayım derim. güzeller güzeli hoca, bir de viski ikram eden arkadaşına dediğin gibidir:
- burjuva mıyız biz, köpek öldüren getir bana ordan!