bir ülkenin güvenlik kurumlarına akıtılan paralar eğer bir ülke vatandaşını bir avuç serseri elinde cesete çeviriyorsa, bunu "aydınlar öldürülüyor"dan ziyade, "insanlar öldürülüyor" kavramı dahilinde tartışmak gereklidir.

konuya dilerseniz hrant dink ve ölen diğer gazeteci & yazarlardan başlayalım. öncelikli olarak, kaynaklarının büyük çoğunluğunu orduya, iç güvenliğe harcayan, dolayısıyla halkına ve komşularına zerre güveni olmayan bir ülkede yaşıyoruz. bir savaşı protesto eden öğrencilerin sille tokat dövüldüğü bir ülkede, hrant dink, uğur mumcu, ahmet taner kışlalı gibi öne çıkmış isimlerin öldürülmeleri, benim nezdimde öyle şaşılacak, ayağa kalkılacak bir konu değil. ülke güvenlik politikasının "başta gidenin başı ezilir" düsturu çerçevesinde gerçekleştirildiğinin de farkındaysak eğer, söz konusu "faili meçhul" cinayetlerin ardından gelen protestolara verilen tepkilerle de "failler"in aslında kimler olduklarını rahatlıkla bulabiliriz.

örneğin, hrant dink'in katili ogün samast (maşa tanımlamasını uygun bulmuyorum, katil.) yakalandıktan hemen sonra emniyet merkezinde çekilen "leşlik hatırası" fotoğraflarında ödediğimiz vergilerle maaşını alan, sonra "yahu bu ülke neden böyle" dediğimizde bizleri coplayan polisleri görüyoruz. vatan ve millet adına bir bok yiyorlarmış gibi arkalarına astıkları türkiye cumhuriyeti bayrağı önünde verdikleri pozlardan bile bu iğrençliğin hangi boyutlara vardığını tahmin edebilirsiniz.

"hepimiz hrant'ız, hepimiz ermeniyiz" sloganlarına gelince, bunu vatan hainliği olarak gören ve insanlık, gurur, onur, erdem gibi kavramlardan milyonlarca ışık yılı uzakta olan insanların tepkileri de olayın faillerini ele vermeye yetiyor. "orhan pamuk akıllı olsun akıllı" diye bağıran çemcük ağızlı abiye de selam ediyorum pektabi (ya orhan pamuk bence de akıllı olsun).

bu ülke, 15 yaşındaki bir kızının çantasına sahip çıkamayan, yetmiyormuş gibi zırt pırt genel af ilan edip hapisaneleri boşaltarak giderlerini azaltma zihniyetiyle pislikleri ve katilleri üzerimize salan bir ülke. hadi şimdi soruyorum. bir yanda 15 yaşında bir kız, diğer yanda önce "daha iyi bir ülke" dedikleri için f tiplerine atılan, "daha iyi bir hapisane" uğruna 122 feda eyleminde bulunan insanlar, bir diğer yanda hrant dink, uğur mumcu ve diğerleri...

size hiçbir konuda zerre güvenmeyen, eleştiri kabul etmeyen, sürekli korkutma politikası izleyen bir ülkede, kendinizi nasıl güvende hissedersiniz?..
bugün gazetelerin bir kısmı ya da çok sevgili "bir kısım medya" manşetten haber veriyor: "dink suikastinden cerrah'ın haberi vardı"...
vay! cerrah diye adı geçen bildiğiniz celalleddin cerrah. bıyıklarını çorbamızın içinde değil de kanımızda hissettiğimiz hep, istanbul'un surlarını restore ederken bir sur parçası gibi hep orada tuttukları, bin yıl bekleyip damıtılmış karbonatlı çay tadında, üslubuyla pek muktedir celalleddin cerrah. öğrencilerin linç edilmesini vatandaşın haklı tepkisi olarak gören cerrah, son zamanlarda istanbul'un her köşesinde sebebli sebebsiz polis dayağı yiyenler konusunda bir şey söylemeyip polis haftasında yiğit delikanlılarının, bacılarının sırtını sıvazlayan cerrah. ergenekon'un bokunda boncuk ararken biz, en derin devleti en yüksek katta temsil eden cerrah -derin devlet malumunuz pek de yeraltında değil, tanrı katında, gök tengri esirgesin onları.
"dink suikastinden cerrah'ın haberi vardı" peki kimin haberi yoktu? kimin yoktu gerçekten haberi?
ardahan'dan edirne'ye tüm sorumlu birimlerin, jandarmasından mahkemesine valiliğinden mit'ine kadar herkesin haberi vardı öyleyse. öncesinde pek de ciddiye alınmayan bu ademcağız, delik kundurasıyla kaldırıma serildikten sonra orada toplanan sol camianın haberi vardı. tutam tutam tehdit maillerini, "akıllı ol"ları, "ansızın gelebiliriz"leri onyıllardır biriktiren çeyiz edip hep ama hep yarınlara saklayan biz halkın (halkların mıydı) haberi vardı.
bütün tarihi, katliam, kıyım, sürgün ve hasan hüseyin ve şehzade başlarıyla yuvarlanıp giden koca toplumsal hafızamızın haberi vardı...
...
okul koridorunda sıkıştırmışız bir faşisti, ağız burun dalıyoruz, hıncımız taze değilse de yaşlanmıyor hiç, sen gelip omzuma dokunuyorsun, bunun çirkin bir görüntü olduğundan söz ediyorsun, sonraki günlerde politika yapıp üstümde tepiniyorsun, şiddetin meşru olmadığını söylüyorsun bilmiyorum farkında mısın: en küçük birimine kadar tüm faşist ağın haberi vardı!