agir agir ciksan da tabakhaneye bok yetistirircesine hizlica ciksa da merdivenleri eninde sonunda tukenmeye mahkumdur insanoglu denilen mahlukat.

bu tukenis deryasinda pahali ucuz kos ulan burda indirim var tinilari ile beyhude yere harcar kendi oz sermayesini.

bir yerler de kafalara civilere cakmislardir civileri dunya bu sen de busun diye.

insanin yaptigini ve sartlandirmali refleskleri kimse bozamaz.

moron geldik moron gidioruz.

her gecen gunumuz acaba benim bu dunyada misyonum ne diye dusunuyoruz.

varligimizin bir amaci olmadiginda bu dunyaya yuk oldugumuzu dusunuyoruz.

kendimizi yararli kirmaya calisiyoruz ama hamdolsun herseyi elimize yuzumuze itinayla bulastiyoruz.

ma yikintilarimiz sadece kendi icimizde oluyor cogunlukla balyoz etkisi gostermiyor.

cunku yasama ic gudumuz fazla. henm de cok fazla.

ve bunu olum korkusunu yenmek icin olumu cagiriyoruz.

cunku korktukca biz biz olacagiz.

cunku korktukca gulunc olmaktan kacinacagiz.

ama korkularimiz yok olunca ne olacak?

ne bizi denetleyecek ve birbirinin aynisi gunleri buyuk bir relaxlikla karsilamiza sebep olacak.

biz korkularimiza simsiki sarilacagiz.

cunku rahatlarsak ipin ucunu kaciiracagimizi biliyoruz.

basibozukluk girla gececek, cunku kendi varligimizdan baska bir seye saygi duymuyoruz daha dogrusu duyamiyoruz.

ne siyasi doktirinler, ne de toplumsal kurtulusa inaniyoruz.

cunu topluma mal olan her dusunce ne yazik ki sulanir ve ozunden kopar. nihayetinde ak olan zimbirti bir bakarsin bok olur.

kendmize aman allahim ben canavar yaratmisim deriz.

frankestein gibi yaratik olur.

oysa ne ummustuk.

gunesin tadina bakacagiz gokkusagin altindaki hazineyi bulup omrumuzun sonuna kadar buyuk saadetle yasacaktik. sanki hic bitmeyen cakirkeyiflikle.

ama olmadi olamadi olmayacak.

gotunu yere caksan da agzinla kus tutsan da hatta golyati degil tas tirnak darbesi ile tarumar etsen de. bir golyat gelir bir golyat gider.

sonumu derin bir vicdan azabi ile nedamet getiririz;

" olmadi' olamadi' yetmedi' yettirmedim" diye.

asik olmaya kalkariz, kendi kicimizi kurtaramadan kahramadan olmaya kalkariz.

sonuc ise hazin olur burnumuzun uzerine cakiliriz.

burnumuz dumduz olur.

great gtasby gibi beyhude yere yesil isiga bakariz.

partilerimize herkes katilir ama cenazeye bir allahin kulu gelmez.

bos tribunlere oynariz musalla tasinda.

mesum sonu beklemek boyle tuketirmis insani demek ki, ama ne yapalim bir kere evet dedik bir seye birseylere.

aklimizda bir kis aksami canlanir. ellerimize aldigimiz kizil yapraklar canlanir. yahut ne bileyim yagmurlu bir gunde umarsamaksizin soyledigimiz sarkilar canlanir. ilk kazandigimiz parayi, biyiklarimizi kesmek isteyen hokkbaz cogunlugun eline verdigimiz ani, nota bilmeden, piyanosuz as time goes bye'i calarmis gibi yaptigimiz ama hissedigimiz karsimizdaki kisinin de hissettigi an gozumuzun onune gelir.

guzel hatiratlar akla gelir hep. fenaliklar ise fanidir beynimizin yeldegirmenlerinde. fenalik fani guzellik bakidir.

ama bun ragmen el elde basbasadir.

belki de cebimizde paradan gayri birseyi saymamak gerek. -hatta yasimizi bile- cunku cebimizdeki parayi herkes bizden calabilir. ama hatiratlarimizi kimse calamaz.

sessiz sedasız açardın gecelerde
kimse bilemez,göremez kuytularda
sonsuz ve dipsiz sevdalarda,duygularda
sakin,kimsesiz ve sahipsiz uykularımda
şimdi artık seni koklar yalnızlığım
seni arar seni sorar sevda çiçeğim..

der bir fikret kizilok sarkisinda. ama pencere onu icegi olmaktir kaderi sevda ciceginin.

iyi konuşmaktir, bir kitap gibi, rastgele çiçeklere arada bir bakmaktir, cansız cam ardından, tül perdelerden..

er degil eren degildir, geç değil, erken değil, sadece rulet masasinda sansli sayisini bekler.

bekler bekler 1 e 36 kazanmak icin ve hayvansil bir icgudu ile yasamak icin.

ne yol vardir ne yordam vardir. uyku yoktur dus yok dusler yok sadece harmanlik vardir.

sabahlari mahmur geceleri ise faltasi gibi acik gozlerle beyuhde yere uykuyu arama seanslari.

daha ne anlatabilirim?

hem nicin anlatacagim?

ve neden?

bilmiyecegim ama anlatacagim.

inatla anlatacagim.

herneyse bunlar killi mevzular bir fikra anlatayim da yaziyi nihayetlendiriyeyim;

genc bir kari-koca, bir gece sinemadan cıkınca -park etme zorluğu yüzünden, arabalarıyla gelmedikleri için- o sırada geçmekte olan boş bir taksiye, "dur" diye el işareti yapacakları sırada...

taksi zaten durmuş ama, oradaki başka bir erkek binmeye kalkmış taksiye ve taksiye doğru bir karı-kocanın koştuğunu görünce de; hemen onlara dönerek, kibar bir baş selamıyla:
- buyurun siz binin, demiş; benim acelem yok zaten, başka birine binerim.

karı-koca ikisi birden:
- çok teşekkür ederiz, demişler; bizi mahcup ettiniz, taksi sizin için durmuştu.
adam:
- lafı mı olur, demiş; iyi geceler size... yalnız bir dakika, şey... ben bir türlü kesemedim şu sigarayı; çakmağı da evde unuttum. acaba şayet varsa, ateşinizi rica edebilir miyim?

kadının kocası:
- maalesef demiş; ateş yok bende de... taksi için tekrar tekrar teşekkürler...

taksiye bindikten sonra kadın kocasına:
- seni hiç anlamıyorum, demiş; neden çakmağını çıkarıp da, sigarasını yakmadın o kibar adamın? sigarayı kesemeyenlerden birisin sen de...

koca:
- ilahi karıcığım, demiş; biraz çalıştırsana şu kafanı... şayet onun sigarasını yaksaydım, ister istemez bir sohbet ve ahbaplık başlayacaktı aramızda. ortak dostlarımız olduğunu falan saptayacak; belki onu da taksiye alıp, birlikte gelecektik eve. eve gelince de, içeri davet edecektik kendisini. o sırada kız kardeşinin ne yaptığını düşün; oturmuş tek başına şarap içiyordur evde. ister istemez o da tanışacaktı adamla. adam da kibar ve hatta yakışıklı da sayılabileceğine göre; bizim baldız, dumanlı kafasıyla hemen ilerletiverecekti samimiyeti adamla. ve adam başlayacaktı eve sık sık telefon etmeye, hatta gelmeye. sonunda da ister miydin evlenmeye kalkmalarını? bir düşünsene; kız kardeşin, sigara içtiği halde cebinde kibriti bile bulunmayan birisiyle evlenmiş... böyle bir enişteye gönlün razı olur muydu? o nedenle çıkarmadım çakmağı...