gerçekliği olan bitene sabitleyip yakınında kalmak lazım. yoksa sana kalırsa dön dolaş aynı şarkılara, aynı akşamlara, aynı mekanlara, aynı büyük karton bardaklara, bitmeyen kahvelere, bitmeyen sorulara, bazen nasılsa bitmiyor diye boşverip sormamalara, çok yakınmışız gibi ortaya karışık konulabilen tabaklara, samimiymişiz gibi gösteren neşeli sohbetlere, samimi olabilmeyi her şeyden çok istediğin halde olabilememelere, kurulamayan göz temaslarına ki allah belasını versin, ne varsa bunda sanki, yediysek sanki birbirimizi ve işte ne olduysa, niye olduysa, geride bırakmak için hala ne lazımsa, bedelleri ödenmediyse hala bu muhabbetlerin, bu metrobüs duraklarında titremelerin, üstünden bir yüz yıl geçmediyse daha; başa dönülebilir; sana kalırsa hiçbir şeyin anlaşılır olmasına gerek yok ve kalbime bir hastalık gibi musallat olan bu hikaye, bir gereksiz hediyeye, bir nikotin yoksunluğuna, bir dikkat dağınıklığına saklanıp içeri girebilir; içerde hiçbir şey ölmemiş gibi.

gerçekliği olan bitene sabitleyip yakınında kalmak lazım. yoksa hiçbir şeyin hiçbir anlamı olmasa da olur. hepten hiçe düşmeyi, her şeyin önemini kaybetmeyi, bir oyalanmaya dönüşen günlere bile şükretmeyi en azından hayatta kaldık diye; o duyguyu; onu bir çiçek gibi büyütmenin ne demek olduğunu, neye benzediğini, nasıl hissettirdiğini; onu bir çiçek gibi solmaya terk etmenin ne demek olduğunu, neye benzediğini, nasıl hissettirdiğini; sana kalırsa hepsini bırakıp senin ruhu çekilmiş hayatına ruh üflemeye dönebiliriz. kimseler için sana ait hiçbir şeyin hiçbir önemi olmadı diye mesela, sana hatırlatabiliriz, yersiz bir hikayede bile ne kadar önemli olabileceğini; darmadağınık dikkatimiz ve vahı kalmış üç kuruşluk kafamızla bile bu işlerde hala iyiyiz. karşına otursak bile yeter. gözlerinin neler yapabildiğini, buralarda kim olduğunu, gücünün nelere yetebildiğini görmek iyi gelebilir. ne sakıncası var bunun diye de sorabiliriz hatta, sanki ölmezmişiz ve daha önce de ölmemişiz diye nihayetinde.

gerçekliği olan bitene sabitleyip yakınında kalmak lazım. mesela her şeyi bir şarkıya sıkıştırıp sakladığımı unutmamak. o gece yarısı yolculuğunu, en çok da. başımı koyduğum omzun sahibini ki uykudayken bilmediğin, seçmediğin, zorlamadığın, elli kere gözden geçirmediğin, kendi götünü kollamadığın, kendi kalbinin önünde bir muhafız gibi dikilen dayanaksız tecrübeler çöplüğüyle oynamadığın, bir sen var. onunla belki bi on dakikamız olabildi, hepsi bu. bu senle ise, her şeyimiz vardı, çokça gün, çokça yol, çok şehir, çok kelime, çok kahkaha, çok anı; yalnızca uykumuz yoktu. uyumayan şeyin önce gerçekliği dağılır. kırılan kalbi miydi, yoksa kafası mıydı, karıştırmaya başlar. o karanlığa düşünce, bize nerede olduğumuzdan hiç bahsetmediğini unutmamam lazım. ikimize de yardım etmediğini.

(tabloya timestamp koymayan malın zamansız hikayesi, ama kesin 2023, istanbul.)