ara ara -pardon- sıkı sık sayıklarım. 'düşünsel sayıklama' her an mümkündür. bu sayıklamaları olur da açık edersem yazıyla, sözle vs. sonunda tevazumdan dolayı(!) saçmalıyorum diye eklerim. ama hala gerçeğin nerde saklı olduğuna karar vermiş değilim. gerçek şu hep içinde olduğum hayat kargaşasında mı yoksa benim hezeyanlarımda mı saklanıyor?

sabah hava güneşliydi şimdi bulutlu.
canım ağlamak istiyor:

üstesinden gelemediğim ikilemlerin üstünden geçerim. iki seçeneğin de üzerini çizmek beni hep bir basamak aşağı indirdi. vazgeçmek- üç nokta.
üzüntülerin aslında üzünülmeyecek sevinçlerin de sevinilmeyecek şeyler olduğunu aylar sonra anlarım. dört elin parmaklarını geçmiş bir yaştayım. geçen aylar ve yıllardan sonra hep boşa üzlmüş ve boşa sevinmiş olduğumu yine farkettim. keşke- üç nokta.
hayal kurarken sürekli bir bilinç halinde bunlar hayal gerçek değil derim. hayallerimi barikatların ardında nefretli ve sindirilmiş gözlerle bakan isyancılara dönüştürdüm. onları kendime yeniden nasıl arkadaş yapabilirim? kendim; sana soruyorum! çaresizlik- üç nokta.
her dibe vuruşta aynı prosedür tekrarlanıyor. deli gibi zırlayıp sonra uyuşuyor sonra hayata karışıyorum. lanet zaman herşeyin ilacı. herşey unutuluyor. bu yüzden aynı hatalar tekrarlanıyor. silinmeyen hafıza istiyorum. unutmak- üç nokta.
işe yaramadığına hayıflandığım 'ben' zamirinin sonundaki her kelime beni sıkıyor. benim hayatım, benim ideallerim, benim hatalarım...benden bir bok olmayacak. hayatın amacı mı olmalı illa, sırf yaşıyor olmak neden yetmiyor? camus, schopenhauer, tolstoy, rimbaud? isyan- üç nokta.
bir çok kez intihar ettim. her biri ayrı mekanlardaydı. dumanın kokusu, demirin soğukluğu, nefessizliğin çaresizliği, zehirin acısıni tecrübe ettim. hiç ölmedim ve yeni birşey öğrenmedim. korkağım,cesaretsizim. öğrenmek acı veriyor. hayatı ölüm çözecek. sabır- üç nokta.
her yoldan çıkışımda kente ve sahiplerine küfrediyorum. kalabalığın içinde eksik parçamı benden saklıyor diye. tüm arıza bundan kaynaklı oysa. şarkı, şiir,roman, yemek, uyku, gülmek...hasılı algıladığım herşey tatsız. eylemlerim isteksiz. eksik- üç nokta.
esse est percipi. kimse beni sevmiyor, telefonum çalmıyor. ya yoksam? hayır varım. ve düşünerek varlığımı yok edebilirim. saçmalamak- üç nokta.
tüm bunların çözümünü biliyorum:
keşkeleri unutup, isyanlardan vazgeçmek, daima sabretmek. hayatta eksik olan ölüm, ve çaresizlik isyandan geliyor.
güneş açıyor.yine neler saçmaladım.
antik tepkiler taşınıyor yüzyıllardır. kendi gizinde çürümüş kavramların beden bulduğu bu çağa. efsanelere inandık. kahramanlara sarıldık üstelik uyanıkken bile. acılar icat ettik, ruh terbiyesi dedik. vadedilen dünyalara kör olduk. ulaşılmadı hiç bir toprak parçasına. vadedilen toprakların ulaşılamaz olması kimi zaman bir lanet oldu. kimi zaman bir ödül oldu kişilere. neler yaratıldı neler yıkıldı bunun uğruna. ne acılara katlanıldı ne özlemler çekildi. kaydı tutulmayan resmi çizilmeyen.

değişimin sahte kabuğu altında tepkimeye giren salınımlar bir arpa boyu yol almamışken hemde. aksine çamurlaşan bir dışkı kıvamını almışken dünya ve insanlık için ağlayanlar. işte isyan tam da burada başlar. ne zaman parmağı kanasa hemen üstüne işemeye yeltenir sonrasında. her yaraya işer olduk.

hüzünlü bitiyor tüm kitaplar, çünkü bitiyor. kendi varlığına çöreklenmiş ve ebedi bir bekleyiş niyetine girişen düşünceler bırakıyor. işte isyan tam da burada bitiyor. ne zaman bir şey söylense hemen bıçak çekiliyor. her düşünceyi doğrar olduk.

dili kanlı, paçası sidikli. isyankar delikanlı. bak bağırıyor yine "günahkar sokakların tövbekar delikanlısı", bir espri sohbetliği. en güzel isyan benim isyanımdır der, ellerini durmadan ovuşturarak. işte tam da yapmadan duramadığım şey bu. yazmak işkence oluyor bu durumlarda. sonrasında; amonyak ve üre kokuları eşliğinde yürürken aldığım ılık ve tuzlu tat. hastayım. hastasıyım.