baştan söyleyeyim; bunun ne olduğu, neyi kastettiği, nasıl yapıldığı hakkında hiçbir fikrim yok. es kaza ağzımdan hayata devam etmek demek; yaşadığın acılara rağmen hayattan zevk almaya bakmak vs. gibi sözler çıkarsa, bilin ki, bunların hiçbiri bana ait değil. tamamen bana aşılananlar.

doğuyorsun, seni seven bir annen ve baba var. zamanla oyunlar oynayıp arkadaşlar ediniyorsun. okula gidiyor, kendini başarılı bir gelecek için hazırlıyorsun. ayak izlerini taşıyan, anılarının şahidi olan, hayallerini bilen bir şehirde yaşıyorsun. sonra ayrıldığınızı düşündüğünüzde bile nefes almakta zorlandığın birini seviyorsun, seviliyorsun. yavaştan, küçük de olsa, hayatın o acı gerçekleri olarak tekrarlayıp durduğumuz kötü tecrübelerden uzak da olsa, bir hayatın oluyor.

her şey yolunda. senin bir hayatın var ve onu yaşıyorsun. derken! o hayat olarak kabul ettiğin düzen değişiyor. anne-babanın ölümü, sevgilinin terk etmesi veya bir sürü başka nedenle. fark etmiyor. hayatın değişiyor.

senin güle oynaya yürüdüğün yol, yol aldığın düzen değişiyor. hayatının değiştiğini, yeni düzeni(ni) sahiplenemiyorsun ki sen ona kaldığın yerden devam edesin. yapabildiğin tek şey durmak. olduğun yerde kalakalmak. öylece beklemek.

bana göre sabırlı, diğerlerine göre inatçı bir yapım var. ben uzun zaman bekledim. eski düzenime sahip olabileceğim hayali ve yeni düzenin beni yenip yutacağı, tam alıştığım sırada yeniden kaybedeceğim korkusuyla. hiçbir şey olmamış gibi bu yolda yürünse, yeni düzene sahip çıkılsa ne olacak(tı) ki? biraz zaman geçince; hopp, hayat seni yeniden bir duvara toslatıp durduracak ve sonra hiçbir şey olmamamışçasına, kaldığın yerden devam etmeni isteyecekti.

hayata devam etmenin nasıl bir şey olduğuna dair hiçbir fikrim yok. herkesin olacak diye bir şey de yok. geride kalanların hiçbirinin buna dair bir fikri yok.

öylece kalakalıyorsun. hayat devam ediyor, zaman değişiyor ve sen dizlerinin üzerine çöküp mola diye kendini kandırdığın şeyin hiç son bulmayacağını anlıyorsun. hayat devam etse bile sen hayata devam edemiyorsun.

(bkz: ve kaybetmek daha güç bulamamaktan)
kahvede pişpirik oynarsin elinde vale vardir. pişti yapacak kağitlar vardir. valeyi cekersin ortaliği temizlersin. bir pişti yaparsin. karsindaki kucağindadir. artik yine piştilik kağit yere düşer. yine pişti yaparsin. oyunu kazanirsin hesap ödenir. hasmina kitlediğin için sen sakraksindir.

ondan sonra düsünürsün yahu dersin içtik sictik oyun oynarken elde ne kaldi? evdede icerim cayimi, corbami kakaomu o halde niye kağitla zaman kaybettim dersin. bir daha kahveye gitmemeye karar verirsin.

sonra kafana düsünceler dolusur. hep kağit oyunu oynadiğini hasmını hesap kitlenmesin diye pür dikkat oynadığın oyunları yaptiğin blöfleri ve oyun sonundaki kars erzurum corum ben adama böyle korum diiye kağıdı masaya drank vurmaları.

bir döngüye kaptırmş gidiyorsundur. 52 karılır dağıtılır oynanır hesap görülür.

güneş doğar ve batar gibi yeksenaklıktır bu.

ilk başta tatlı gelir bu yeksenaklık. çünkü ilk defa denk geliyorsundur ve önünde uçsuz buçaksız süprizler vaad eden yol uzanmaktadır.

fakat bu yol bir zaman sonra deve hamuru gibi yavan gelmeye başlar.

deve hamuruna katlanmak için tanrılar inşa edersin. o tanrılar ne yazık ki fani olduklarından ötürü bir mum gibi erirler ve yok olurlar.

bıraktıkları aydınlıkların yansımaları ile avunursun. yeni tanrılar gider gelir,

kağıtlar karılır, masaya kağıtlar dank dank vurulur, bardaklar boşalır ve çangıl çungul karıştırılır...

bu yeksenaklığa katlanabilmek için her yıkılışın anka kuşu gibi tekrar küğllerinden doğman için binlerce sebep vardır.

fakat bir çıt olur.

götünü yere çaksanda küllerdensindir.

bir türlü doğamıyorsun sidik zoru bile nafile...

bozguna uğramış bir ordu misali geri çekilirsin. teslimiyete hazırsındır.

içinde birşeyler kıpırdar.

bu cesaret midir yoksa geri çekilen orduyu idare edebileceğini söyleyen üslerinden kabul gören kücük rütbeli subayın kapılduığı korku mudur bilemiycem.

ama öyle böyle bezgince, bıkkınca, bomboş, ezilmiş bir pestil gibi de olsa sadece koşmak için koşuyoruz.

kağıtlar karılıyor,

hesaplar ödeniyor,

bardaklar dolup dolup boşalıyor,

sıngır mıngır.

müzik gibi nedensiz işte....