temellerini yusuf hayaloğlu, ahmet kaya, metin & kemal kahraman gibi müzisyen ve sanatçıların attığı, albümleri sessiz sedasız milyonlarca satan, müzikalite olarak doruklarda olan protest müzik topluluğu.
babamın normal bir insan olduğu zamanlara denk gelirdi hep güzel şeylerle tanıştığım anlar. içimdeki çocuksu ateşin alevlerinin bir takım şeyler yüzünden söndürüldüğü zamanlara denk gelirdi güzel zamanlar, zaten neye umut ettiysek hep zamansız geldi güzellikler. umut ne zaman geldiyse umutsuzluk çekti kılıcını, içimizde yıllarca savaşıp durdular.

biz ne zaman dünya çok güzel olacak dediysek bir felaket koptu. ne zaman bir şeylerin yoluna gireceğine inandıysak eli silahlı adamlar öldü, öldürdü. suçlananlar, suçlayanlar, arada kalanlar, dışardan izleyenler, izlemeyip merak edenler, umrunda olmayıp izlemeyenler... herkes dünyanın bu karanlık çarkına bir yerde, bir şekilde girip durdu.

dediğim gibi, babamın normal bir insan olduğu zamanlara geldi hep güzel şeylerle tanışmam. güzel şeyleri bulduğumdaysa bir şeyler ya hep gitti; ya hep ters gitti, ya da hep ters kaldı...

grup yorum'un dünyama girmesi takriben doğunun ücra, herkesin elini ayağını çektiği bir memlekette olduğum zamanlara denk geldi. babamın normal bir insan olduğu ve güzelliklerin sürekli ters gittiği zamanlara işte. akranlarımın çelik çomak oynadığı, boş kutuları ezip futbol oynadığı zamanlarda biz kuzenlerimizle patlamış, içi boşalmış bombalardan oyunlar yapardık kendimize içlerini şen kahkahalarla doldurup. eskiliğinden hiçbir şeyin belli olmadığı zamanlarda televizyonda imrenerek izlediğimiz diskolardaki eğlence gecelerinin yanıp sönen ışıkları gibi, ne zaman eğlenirken odalarımızın ışıklarını yakıp söndürsek asker dikilirdi kerpiç evin kapı sayılmayacak kapısına. bunun gibi biten bir gecenin sonunda eli silahlı başka adamlar da ortalarda görününce, gülmeye pes ettiğimiz anların yaklaşmış olduğunu anladık.

ve babam o zamanlar normal bir adam olduğu için, bize eğlencenin tehlikeli olduğunu anlattı ve o delikleri gözüm kadar büyük olan eski teyiplerden birine bir kaset taktı;

"sende iş yok be kardeşim
alnındaki çizgilere
gözündeki ışıltıya
borçlusun sen yaşamın kendisine..."

sanırım o zamanlar anlamaya başlıyordum daha güzellikleri beklemek yerine güzellikleri istememiz gerektiğini. umut etmek yerine umudun kendisi olmayı, ışıkları yakıp söndürmek yerine ışığın kendisi olmayı.

bir süre sonra, büyümeyi hayal ettiğimiz değil, büyümek istediğimiz zaman geldiğinde, artık kurak topraklarda bulduğumuz patlamamış bombaların içini gülücüklerimizle değil, kuruttukları toprakların kendisiyle doldurmaya başladık öfkeyle. büyüdüğümüzde sokaklara döküldük, büyüdüğümüzde dayaklar yedik. büyüdüğümüzde babalarımız hiçbir zaman eskisi gibi olmadı ama biz hiç durmadık.

yıllar geçti aradan. yıllar önce patlamış bombalardan oyunlar yaptığımız kuzenlerimin ikisi güzellik beklediği için değil, güzellik istediği için; umut ettikleri için değil; umudun kendileri oldukları için dört duvar arasına tıkıldılar ve kendilerini açlıklarına teslim ederek gittiler, ölüm açlıklarına. ve umudun kendisi olamadığımız zamanlarda, grup yorum'un sözleri hep işledi ömrümce içime;

"bu toprakta kalır adın
tohumların arasında
yeşilinde tarlaların
başakların sarısında

günü gelir dağa çıkar
yıldızlardan şiir çeker
kanımızı siler yıkar
suların en durusunda

yıllar geçse de aradan
kopar gelir ırmaklardan
ışır yine kurşunlanan
dostlarının yarasında

bayrak olur bize yarın
rüzgarıyla ilkbaharın
dalgalanır genç kızların
gözlerinin karasında"

biz, grup yorum dinlerken, odalarımızın ışıklarını yakıp söndürmedik hiç. ışıklar hep açıktı.