"çıkar üstündekileri gaptan!"
hayatım boyunca tanıdığım en maço adamın bir tıp öğrencisi olması mı,yüksek ateşimle önünde soyunmam mı yoksa hiçbiri değil de adını şu saatte bir türlü hatırlamam mı beni buraya getirdi...

trakyalı olduğunu sanıyorum, kaptanın ksını g gibi söylerdi de bir içanadolu adamının bozkırlığında değil, günebakanlar içindeki 9/8lik bozkır havasında gibi, belki de nereli olduğuna dair koyduğum tanı duyduğum yakınlığın aldatmacasaydı, aslında nereli olduğunu bilmiyorum. sormuş muyumdur, sormuşumdur, o vakitler pek meraklıydım insanların kimlikleri ile memleketleri arasında bağ kurmaya, ve hala da öyle gibi. tuhaf ve detaylı tespitler yapardım, kulaklarım kızarıyor şimdi, tuhaf ve cesur tespitler yapıyorum hala, cinsiyetleri tespit yapmaya değenler üzerinde. gaptansa sırrını ele vermeyen son çeyrekte oyuna dahil olan harlemli delikanlı, sahip olduğu marihuana sol çorabının içine saklı. güven verirdi bilinmezliğiyle, soyun dediğinde homofobim ayaklanmadıysa ondandır ve ne tuhaf beni soymadan evvel kimse ayırt edemezdi onu, tıp öğrencisi mi oto tamircisi mi?

yaş daha küçük, her şeye hevesim var ve en kötü müptelalığım dilovasının puslu toksinli havasına. doktor beni yanına alıyor, geziyoruz fabrikaları, kimi yerde gaptan, kimi yerde daha gaptan. saymadımsa da şimdi tahmin ediyorum; 2.500 sanayi işçisi tanıyor onu, hepsi gaptan diye sesleniyor, dilovasında deniz bulunuyor mu? basit bir gülümsemeyle yanıtlıyor selamları, babasının emekli imam oluşundan sanırım içinden duyulmaz bir "aleykum selam" çıkıyor, bu adamı bıraksan kanarya adalarına o arar belçikanın kömür madenlerini.

sendika bürosuna uğruyoruz, ben alışmışım kavga etmeye, o oturup çay içiyor. bütün yapabildiği bu mudur acaba, kimse onun kışkırtıcılığından şüphelenmiyor. gece yazdığı raporları iletiyorum izmit merkeze: lastik-iş içinde karışıklar, biraz kötü kokular geliyormuş seka'dan...

tuhaf bir yaratığa benziyor, biraz köstebek gibi ama kör değil de numarasını yapıyor, aptal değil de zekaya da önem vermiyor. sakın beni kandırıyor olmasın diye düşündüğüm bir anda çok sevdiği kadını anlatıyor, handiyse memleketini bile ele vererek. trakyalı olduğunu düşünüyorum niyeyse de beni çok yanıltıyor, sevmiş olduğu kadını unutamamışsa da dünyanın bütün kadınlarını kendine aşık ediyor. ve ne vakit bizim kızlardan biri iç çekse ona bakarak ciğerlerini mi üşütmüş, bunu soruyor yapmacık bir endişeyle.

ne tuhaf adı hatırımda değil, oysa bir kediye attığı tekme, içtiği biranın dibini dökmesi ve gülüşü aklımdadır. keyif alıyordu bu işten, eski bir ostrovski romanı içinde gibi ve romanı bin defa okumuş kadar rahat. adı aklımdan çıktı, dilovasının dumanlarıyla onu öldüren kanser hala aklımda.