bugün ankarada kimse yoktu, herkes nereye gitmişti, bilemedim.
yürüdüm durdum.
iki boyutluydu herşey...
binalar,arabalar, ağaçlar bile.
kartondan gibi.
kendimi asamadım bile!
güven park....
orada öylece bekledim, tam ortada.
bi yudum su içtim, yutarken zorlandım.
sonra bi sigara içtim.
yardım aradım.
yerlerden ilaçlarımı topladım.
gittiğim şehirlere baktım.
yeni yüzler düşündüm.
yardımcı olmadı.
sonra saatimin tik tak sesinin hıçkırığımı bastırdığını farkettim.
ve kaderimin bir tanrısının olmadığını.
ve yüzümdeki çizgileri...
soru sorma hakkım yoktu.
yüzeyel yaşama hakkım yoktu.
ama tanrı denge kurma yetimi elimden almıştı.
bu nasıl bir şakaydı.
kameralara bakındım.
oyunculara, yönetmene
iki boyutluydu.
kaderimin tanrısı yoktu, farkettim.
üşüdüm, hem de çok üşüdüm.
keşke hırkam olsaydı dedim.
ama resim öyle değildi.
yaz günü gibi çizilmişti.
ve ben...
fırtınanın ortasında kalmış gibiydim.
hep hayal ettim.
ölümümü...
cenaze törenimi.
gelmesini istemediklerim vardı.
karar aldım, onları bir kenara not edeceğim.
sonra sevdiklerimi düşündüm.
bensiz nasıl bir hayatları olurdu, merak ettim
ve dedim ki merak ediyorsan, bişey yarımdır, bitmemiştir.
dayan!
gece oldu ya yine ondan herhalde
yalnızlık....
zor şey bea!
dışarıdaki yaprak hışırtısını bile duymak
pencere kovuğundaki rüzgar sesini bile işitmek
zor şey...
kokladığın şeyse ya yan komşunun akşam yemeğinin buharıdır ya sigaranın dumanıdır
şehre bak şöyle bi!
kafanı kaldır da bi bak...
her ışık ayrı hikaye.
senin ışığın olsa kaç yazar,gördüğün diğer ışıklarsa.
dokunduğun yastığın, başına bastırıp hıçkırıklarını kesen yine yastığın...
küçükken mavi gözlülerin mavi gördüklerini, yeşil gözlülerin etrafı yeşil gördüklerini sanırdım.
bütün suç gözlerimde mi söyle!
o yüzden mi bu karanlık...