cehenneme gitme yöntemleri'nden;

mustafa!
biz aynıyız mustafa!
ben senin dişi halinim, sen benim erkek!
izmir'de eksilttiğimiz ruhlarımız, başka bir şehirde orospu!
sürekli ölümden sözediyorsun mustafa!
oysa, yaşama öyle bir sarılmışsın ki..
tesadüfen kullandığın bir sözcük sanki 'ölüm'!
'kahvene kaç ölüm alırsın?!'
'dün gece televizyonda ölüm'ü seyrettin mi?!'
'pazar günü ölüm'ü ziyaret gidelim..'
tesadüfen kullandığın bir sözcük sanki 'ölüm'!
benim için ise ölüm, ..kaçınılmaz mustafa.
eroinin ne olduğunu biliyorum.
sanki bir mısır tarlasıyım ve uyuşturucu, bedenime dikilmiş
bir korkuluk!
beni dışardaki insanlardan koruyor.
beni dışardaki acıdan, acımasızlıktan koruyor.
onunla farklı bir sonsuzluğa kilitleniyorum mustafa!

sen de bayılırsın nirvana'ya..
hani bing long now meselesi..
bu parça, sana zenci kelebekleri hatırlatır üflediğinde..
bense, hep, dudaklarımda beliren yeşil benekler görürüm.

öncelikli olmak.. ?!
sıradışılıkla bir akrabalığı mı var bunun?!
bir sigara yakıp arkana yaslanıyorsun ve bunu düşünüyorsun..
hayır canım, ne alakası olabilir ki..
ben, yalnızca, içimden geldiği gibi davranıyorum;
sancılarım, anksiyetem, vücudumun vurdumduymazlığı
hep bu olağan'lıktan aslında!!
kimse inanmasa da, bu böyle!!
öncelikli olmak.. ?!
fırsatları yerinde değerlendirmek mi?!
yo, yo, bu da değil!
benim gibiler fırsatlarla zaman kaybetmezler!
fırsat, sığlıktır, zayıflıktır!
benim gibiler, göründüklerinden daha mor,
daha hüzünlüdür mustafa!
okyanusa avuçlarında su taşırlar.
su taşırım.
su, akıp gitse de parmaklarımın arasından, yolumdan dönmem!
yürürüm.
çünkü tutku düşkünüyümdür. çünkü ideallerim vardır.
çünkü kanım siyahtır benim!! kanımı herkese göstermem!
gidilecek yere varmam için, herşeyle,
kemikleşmiş herşeyle mücadele etmem gerekir.
ama tek başıma, ama hep beraber. farketmez!
içimdeki canavar, dışımdaki şeytanla dosttur!
bu, hepimize yeter!

anlaşılmaz bir suçla büyüdük.
benzerlerimiz yoktu.
ya da çok uzaktaydılar.
onlara ulaşamadık.
onlara dokunamadık.
onları koklayamadık.
onlarla sevişemedik.
onlarla sabahlayamadık.
bu yüzden eksik kaldık.
bu yüzden yarım kaldık.
bu yüzden bazı şeylere gülemedik.
çamurlu ayakkabılarıyla kalplerimize bastılar delikanlı!
sen o zamanlar izmir'de gece kovalıyordun.
otuz bir çekiyordun.
ben buralarda yoruldum.
atım, öldü.
mızrağım parçalandı.
şarabım, otum, beyazım bitti.
sevdiklerim, terketti.
ben buralarda yoruldum.
sen o vakitler izmir'de havuç ve yalnızlık yiyordun!

bir insanın gürültüsü nedir mustafa?!
bir insanın cesedinin kıyıyavurduğu hasret nedir?!
kim, kimi tanımlayabilir?! yargılayabilir?! hissedebilir?!
sözcükler, bu kadar güçlü müdür gerçekten?!
anı nedir; ne işe yarar?!
mutluluk, huzur nedir; ne işe yararlar?!
saklandığımız odalarda bizi hangi cins yaratıklar bekler?!

eroin kullanmıyorsun. kullanmalısın.
bedenin uyuştukça kurtulursun gezegendeki tutsaklığından.
uzayın ciğerlerine dolarsın.
kafan düşer-kırılır.
ruhun düşer-kırılır.
sen, et ve söz olmanın görkemini yaşarsın.
hastalığın ilerler, menzile dayanır.
doyumsuzlık ve kudret, kuşatır seni.
çıkış, yukarı doğrudur.
ellerini uzatırsın, 'derya' tutar.
'ha gayret' der, çeker alır seni.
bir yılanın derisini bırakması gibi, atarsın hayatı üstünden!!
kediler böğürür,
ev karanlıktır,
vücut titremektedir,
sabahtır,
ilaç alınmalıdır,
mana biter!

biz ne yapıyoruz mustafa, ne işimiz var burada?!
bu gezegende, bu aşağılık düzende, bu karaktersiz topraklarda
niçin hala sürünüyoruz,
niye hala çabalıyoruz ki mustafa?!
polis ya dövüyor ya da işbirliğinde!
devlet desek, ...
devletin bizden daha fazla önem verdiği insanlar var!
götveren düzenle zaten sittim senedir anlaşamayız!
biz ne yapıyoruz mustafa, ne işimiz var burada?!
seni seviyorum. bazen bu yetiyor.
senin dalgın gözlerine bakmak, suskunluğunun nedenini düşünmek,
etinin sıcaklığına karışmak,
bazen yetiyor.

kapandığımız o malikanede, eğleniyoruz.
mutfakta cirit atan fareyi saymazsak iki kişiyiz.
ıssız adaya hani hep tek kişi düşerdi?!
biz, nerden baksan iki kişiyiz.
birbirinin aynı olan iki insan!
damarlarımı kaybettim mustafa!
damarlarım sende olabilir mi?!
iğne yapmam şart!
damarlarım yerinde değil!
damarlarım sende kalmış olabilir mi mustafa?!

ben senin koynunda mı kadın oldum?!
yoksa babam, isteyerek mi sikti beni annemin rahmindeyken?!
beni babam mı kadın yaptı mustafa?!
katlanamıyorum, hayır, hayır, katlanamıyorum!
farklı bir bakış açısının reklam spotları gibiyiz.
birileri bizi bile bile kullanıyor.
kullanıldığımızı anlıyoruz, ama çaresiziz.
şiirsel bir yan, duygusal bir tutum taşımadan,
anlamlara hakim olamadan daha ne kadar sürünürüz?!
seni bilemem ama, benim sürünmeye hiç niyetim yok!
kimsenin kendinden başka arkadaşı yoktur mustafa!

bana bir yüzük almışsın.
üstünde kurukafa olan gümüş bir yüzük.
neden?!
herkesin parmağında olduğu için mi?!
senin için bir şey ifade ettiği için mi?!
kurukafayla neyi anlatmak istiyorsun,
neden gümüş,
neden şarkı dinlerken kafa sallıyorsun,
neden bağıra bağıra eşlik ediyorsun
şarkıda ne söylendiğini biliyor musun,
neden öyle tişörtler giyiyorsun,
neden saçların uzun,
neden pis olduğun için övünüyorsun,
neden neden neden
neden neden neden

sen de bilmiyorsun,
inan, nedenini sen de bilmiyorsun mustafa!

geçenlerde küçük iskender'in şu şiirini okudum:

'ağır bir hastalık
gibi ilerledik masmavi kentin
yağmalanmış, küskün aşıklarında

ne bir söz doğrultabildi kesik başlarını
ne de saçlarına sıcak bir dokunuş
kurutabildi o iltihap akıtan kalp yaralarını

uzanıp, sanki biz kapattık ölü sevgililerin gözkapaklarını'

insanın kendinden başka arkadaşı yoktur, olamaz da mustafa!

şehir ile gece'yi ayıran birşey var:
bizim vurdumduymazlığımızla beslenen,
sağır taraflarımızı çoğaltan,
içimizdeki feryadı geleceğe taşıyamayan/geçmişte bırakan,
kök saldığımız toprakla kavgalı,
savrulmak istediğimiz haritaları inkar eden,
inkar ederken bunun bilincinde olmayan,
türkiye'de altkültürün saflarındayken bunu savunamayan,
aslında, doğrusu, anlamadığı için sahiplenemeyen,
bireylerle ilgili,
gruplarla, gruplaşmalarla ilgili,
birşey var mustafa!
canım benim! şapşal sevgilim! aptal sevgilim!
bana 'dulcinia' diye sesleniyorsun, adım 'derya' olduğu halde..
ne farkeder sanki?!
adımı değiştirerek, adını değiştirerek nereye varabiliriz..
oyundan atılmak üzereyiz mustafa, görmüyorsun!
ölmek üzereyiz, üstüne alınmıyorsun!
bir parça malı parasız verirken beni siken adamlar, senin neyin oluyor?!
gurursuz, kimliksiz yaşamayı anarşizm sanıyorsun mustafa!
yanılıyorsun. inan, çok yanılıyorsun!
kapat o malikanenin kapılarını!
kapat yüzünü!
kapat ellerini!
kapat bedeninin kaynama noktalarını!

çünkü hiçbir kutsal kitapta geçmiyoruz mustafa!

küçük iskender;

en özel şeyleri içinde barından şu şiir, şu eser, beni her zaman ağlatır. yazarken de, okurken de, yaşarken de.. ''seni seviyorum. bazen bu yetiyor''u geç görsem de, anlamasam da, bunun gibi bir cümleyi barındırdığı için bile en azından bir kere okunmalı diye düşünüyorum.