doğum günleri benim için özeldir. sadece kendi doğum günüm değil yanlış anlamayın. çevremde var olan ve bir şekilde hayatıma dahil olmuş olan her kişinin eğerki doğum gününü öğrenmişsem, unuttuğum zamana kadar her yıl hatırlarım. ve mümkünse ilk kutlayan olmak gibi bir takıntım da vardır. adı üstünde takıntı bana ait beni ben yapan özelliklerden rastgele birisi işte.

doğum günlerinin benim için bu kadar önemli, özel olmasında babamın katkısı büyüktür. benim çocukluk dönemimde doğum günlerini kutlama alışkanlığı pek yoktu. hatta doğum gününü kutlamak isteyen aileler o zamanki dönemde birkaç nesil bir arada aynı evi paylaştığı için, evin büyükleri tarafından yadırganırdı. evin yaşlı nüfusu yılbaşı kutlamasına eşdeğer tutardı doğum günlerini. "nerenizden çıkartıyorsunuz bu gavur icatlarını" sözünü çok duymuştum çocukluğumda.

aile fertlerinden herhangi birinin doğum günü yaklaştığında, ki bu yıllarca sadece çocukları içeren bir gruptu, bizler yeteri kadar büyüdüğümüzde akıl edebildik anne babamızın doğum gününü öğrenip kutlamayı, babam anneme sorardı;" güllü evde un var mı? bir kek yapıver yarın kızımızın/oğlumuzun doğum günü. sakın unutma" annem her defasında "ama ben iyi kek yapamıyorum, biliyorsun fırın yakıyor" mazeretini mutlaka kullanır ama babamın ısrarları sonucunda yanık da olsa bir kek pişer, aydınlanmak için kullandığımız bir mum da olsa dilek tutulur ve mum üflenirdi.

babama doğum günlerini neden bu kadar önemsediğini sorduğumda şu cevabı almıştım;
- doğum günleri o kişiye hayatın, çevresindekilere ise o kişinin hediye edildiği gündür. bir kişiye hayattan ve sevdiklerine ise o'ndan daha büyük bir hediye olamayacağına göre bu mutlaka hatırlanmalı ve o kişinin özel olduğu hissettirilmelidir. demişti.

alzheimer hastalığı babamı gelip bulduğunda, doğum günlerini hatırlama görevi anneme ve bizlere düştü. babamın ölüm tarihini hatırlamıyorum(sanırım bilinçli bir tercih bu) ama hala doğum gününde mezarı başına gidip; "iyiki doğdun babacım. her ne kadar bedenin artık aramızda olmasa da sen benim hayatımın en güzel hediyesiydin. teşekkür ederim" diyorum.

çok zor bir şey değildir doğum günlerini hatırlamak. hele unuttuğunuzu zanneden, kutlamayacağınızdan emin olan bir kişinin doğum gününü hatırladığınızda yüzünde oluşan şaşkınlık ve tebessümü bir kere fark ettiğinizde, hiç zor değildir.
zingibıcıdı cıslak cıslak, dıtttt..

- alo
- doğum günün kutlu olsun
- sağ ol bebek, naber
- oteldeyim işte, çok yoğun. bir boşluk buldum, arayayım dedim.
- iyi ettin, gördün mü 21 oldum ekiekieki
- nice yaşlara eheh
- nasıldı düğün?
- kravatım çok konuşuldu, ekiekieki. onu bırak da, hediyem?
- ne hediyesi?
- çinli olursa iyi olur. yaşıtım olsun, çinli olsun. olimpiyat filan, özendim.
- tebsiyesiz eheh
- of be tamam, türk olsun bari, kıbrıslı olmasın da sarışın bile olur
- baban alsın
- pazardan alır ekiekieki
- otelde var ama, olmaz o
- oha!

kendimden biliyorum, bir de televizyondaki evlendirme programlarından, türk aile yapısı fena bozulmaya yüztutmuş ama bizimki resmen çökmüş, baksana konuşmaya, ehüeh diye gülesim geliyor. bugün yeryüzüne düşeli 20 sene 1 gün oldu. geçen sene anneme zorla blue label aldırabilmiştim ama, bu sefer bi çinli şey, öhöm. sıcak bir iklimde yaşıyorsanız, ağustos ayında doğmak gibim naleth bir şey yoktur heralde. varsa da 12 eylül 1980 öğleni doğmak vardır, ne bileyim. mevzu bahis ben olduğumdan, bana indirgeyerek konuşuyorum ki, şu an ensemdem aşağı bir damla tuzlu su akıyor, ter diyorlar buna da, çok garip anasını satayım. ten'den aktığı için kolaylıklık olsun deyu mu ter demişler ki; bunu acilen siktiredip, elektriğin olmamasını da görmezden geliyor, bira şişesinin üzerine diktiğim 48cm çapındaki mum'a getiriyorum konuyu.

dedim ki, pasta alayım, hani ufak bir şey alırım, anneannemler yer, ben de mum filan üflerim. tabii enflasyonun, ırak'ın işgal edilmesinin ve son rus-gürcü savaşaının pasta fiyatlarını tavan yaptırdığından habersizim. dünyadan haberim yokmuş meğerse, oysa ki gündemi takip ediyor sanıyordum lan ben kendimi. dünkü düğünden kalma kıyafetlerim ve mor kravatımla girdim pastaneden içeri, dedim ki: 'ulan pasta sevmezsin ama franboğazlı (daha yazamıyorum, düşün bir de yiyecem) al, bir dilim götürürsün gece.' oh yeah bebek dedim içimden, sonra, 'acaba şu franboğazlı pasta ne kadar,' dedim görevli kıza. 'şu 4 kişilik, şu 6 kişilik, şu sülale boyu vs..' diye tanıtmaya başladı. kısa kes be öf dedim içimden, dışımdan gayet güler yüzlü ve sevecenim: 'şu, 4 kişilik olan, ne kadar fiyatı,' diye tekrar bir soru yönelttim ama az sonra tilt olacağımdan haberim yok. '30 lira. isim yazdırırsanız mumlar bizden ama,' diye ekleyince, 'sen oraya içli bir has siktir yaz,' dedim içimden. göt olmanın dayanılmaz hafifliği ile kravatımı sıkıp intihar etmek istedim ama insan kendini boğamaz deyu vazgeçtim hemen. hafif hafif sırıtmaya devam ederken, 'bi saniye, telefon açıp sormam lazım' lafını yapıştırarak, hani ben aracıyım kızım, yoksa ben alacak olsam 19 kişilik yine alırım havasını vermeye çalıştım ama yemedi sanırım. benim kontörcü 9333'ü arayıp, biraz bekledikten sonra 'açmıyorlar, hmm' diyerek, 'peki kaça kadar açıksınız?' sorusunu yöneltip durumu kotarmaya çalıştım ama yine sıçtığımın farkına vardım. kız 'denyoya bak lan, parası yok gelmiş hava atıyor' demediyse ne olayım. fil olmayayım da, ne olursam alayım. hiçbir şeyi unutmuyorlar, zor iş. neyse, konu dağılmasın; ne diyorduk.. aslında param vardı. birtakım pastalar alabilirdim ama, bira'ya endeksli bir bakkal hesabım var. 30 lira dediği anda, kafadan 12 bira bir de çerez alır, zabaha kadar dağıtırım lan ehehehe, dedim içimden. mantıklıydı. çünkü pastayı bana değil, evdekilere alıyordum ve ben yine alkol alacaktım. evdekileri siktir et, benim doğum günüm lan, onlara ne oluyor mantığını güderek, koyunları boş verdim, saldım çayıra mevlam gayıra alsjdasdasjd. neyse lan, geldim eve. duş aldım. tamam ya, bu kadar ayrıntı fazla. sikrıt. biraz dinlendikten sonra hafiften hava karardı ve koşarak ve sekerek ve isyan ederek yekten yol aldım markete. evden çıktığımda elektrik normal voltajında seyir ediyordu ama, markete giderkene elektrik telleri 'ayh bize bir şeyhler oluyor lan' diyerek vızıt cızıtttttt çıt sesini çıkarttı ve kesildi. bildiğim birtakım küfürleri saydırdım, hatta kendimi aşıp elektrik idaresinin leğen kemiğine sıçayım dedim. garibime gitti bu ama hem yalnız hem de elektriksiz olmanın verdiği hissiyatı göz önünde bulundurunca, yarak afedersin. neyse, markete gittiğimde dolaptan bir şeyler aldım ve gözüme 48cm çapındaki mum çarptı, kaşımı da açtı ama, şekil oldu lan ekieki diyerek görmezlikten geldim. eve değildiğimde anneannem aldıklarımı görmezlikten gelip, 'o mum ne, su borusu gibim,' diyerek beni krizlere gark eyledi. haklıydı. su borusu gibim bir şeydi ama çok seksi bir kokusu vardı. elektrik olmadığından, buzları bir kaba doldurdum, şişeleri de içine koyup, lepitapı 2 kg olan bilgisayarımı açtım. fazla dayanamadım ve bir şişe alıp, şebeklik yapayım dedim hint ormanlarında gezinen şebeklerden mülhem. 48cm çapındaki mumu şişenin üzerine oturtup, balkona doğru yol aldım. balkon kapısında göründüğümde kardeşim aşağı düşecekti ama, 5m yüksekte olduğumuzdan önemsemedim; şişenin üzerindeki mumu üflerken 'yihuuuu, hepi börfdey tu yuu' diye nara atınca bizim bıcırık, anneannemler 'ecnebice konuşmayın' deyince ortam bir anda gerildi ama ben gülme krizine girip, altıma sıçmaya doğru yol alınca, bir anda cıvıdı.

olm var ya, blog oluşumu gibim diye abartıyorum sanki, bu ne mnına koyim, lacri'nin başından geçen bir gün diye başlık da açarsam buna, sanırım atarlar beni, o yüzden doğum günü başlığına yaza'cam. yaza'cam yaza'cam da, bilgi bile yok. bilgi 48cm çapındaki mumun nasıl şişeye oturmuş olması filan olabilir de, onu da açıklamadım mnskym. mesaj atarlarsa açıklarım ama, hihi. sikrıtayım ben en iyisi.

doğum günüm kutlu olsun mutlu olayım senelerce lan..
senede bir gün olmasına kızardım evvelden. sonra senede bir bile olması çok gelir oldu.

ben bu yıl doğum günümde göz yaşı dökmedim laaan! mucizevi geliyor. büyük talihsizlikler, küçük talihsizlikler, orta ölçekliler derken kendi doğum günümden nefret etmeye başlamıştım. hoş gerçi, şimdi de biraz ısındım. henüz kesişiyoruz. umarım doğum günümle uzun vadede yakınlaşırız ve aramızda... ehmm neyse.

bu takvimi bulanlar, çeşit çeşit takvimi icat edenler doğum gününü de icat eden kişiler mi acaba? bilemiyorum ama kendileri bana epey borçlu. olay kişilerin mutluluğuysa niye mutsuz oldum ben bunca yıl?! hadi onu geçtim, yaşlanıyorum ben. her geçen gün ölüme borcumu ödüyorum ve siz insanların sevinerek bunu kutlamasına müsaade ediyorsunuz! vallahi, korkarım ki size de borçlular. bir düşünün, ödeşin derim.

sonuç mu? iyi ki doğmuşum. mutsuz olmayışımla birlikte bir şeyler karalamak istemişim.