marmara üniversitesi diş hekimliği fakültesi dekanlığı'na / istanbul

fakülteniz .... numaralı .... isimli 5. sınıf öğrenciniz iken

'' hayatımdaki bütün dönüm noktası kararları özensizce almışımdır. okuyup ne olacağım sorusu ise cevapların önümde açtığı binlerce alternatiften dolayı üzerine düşünmekten üşendiğim bir soruydu. işin aslı ben esas yol ayrımını sayısal bölüm seçip zihnimin ait olduğu sosyal bilimlere veda ederek yaşamıştım. bundan sonrası hepsi birdi, bir gün bir şey olacaktı elbet ve ben karar verecektim. oldu da, dersanedeki öğretmenimin oğlu çok zor olduğu için bıraktığı fakülteyi kötülemek amacıyla anlatırken, ki anlattıkları bana çok eğlenceli gelmişti, aklın varsa gitme demişti. bu daveti üzerime alınmakta gecikmedim. güçlü önsezilerim bana 2009 daki büyük ekonomik bunalımı haber vermiş ve sağlık sektörünün sırtının yere gelmeyeceğini fısıldamıştı. evet belki zaman sonra insanları ağız kokularından tanıyacak, iğrençliği yeniden tanımlayacak, midem bulanmadan ve içim kalkmadan milletin ağzını kesip biçecektim. ama para kazanacaktım. istanbul'da okumak hiç fena fikir değildi ve marmara üniversitesi adı itibarıyle sempatik gelmişti. hasılı istedim de geldim, kazara düşmüş ya da tuzağa düşürülmüş değildim.

5.sınıf öğrenciniz iken... 4,3,2,1... ne günlerdi. önüme çıkan her zorluk bir öncekini mumla aratıyordu. elimdeki bir kalıp sabunla karşımdakinin büstünü yapmamı istediklerinde yaşadığım ilk şok, hastaların yaşattıkları yanında neydi ki... neyse 'öğrenciniz iken' demiştik, (hastası olduğum dilekçe cümleleri; paragraf uzunluğunda olup tek yüklemle olabildiğince fazla bilgi verilmeli , sonunda da gereğini arz ya da rica etmelidir. küçükler arz eder, büyükler rica.) muhakkak birşeyler kaybedip kazanmışımdır. bugün olan bitenin muhasebesini yapamıyorum. zaten bitti, ayrılıyoruz. iyi desem ne olur, kötü desem ne? desem desem, türünün diğer örneklerinden biraz farklı olan ve huyundan vazgeçmeyerek minimum çalışmayla bu fakülteyi 5 yılda bitirebilmiş en cooool öğrencisinin bile, 5 yıl boyunca nasılsın diye soranlara okulundan bağımsız bir cevap verememesine neden olduğu için evyallah derim.''

son sınavım olan protez dersini 17 temmuz 2009 tarihinde vererek mezun oldum.

''bu kelimeleri yazarken kalbimin hızlıca çarpmasına engel olamadım. sanki hapisteydim de tahliye oluyorum. işin garibi tüm düşüncelerin içinde başlanılan bir işin bitirilmesi ya da uygulaması en zorundan bir meslek sahibi olduğum düşüncesi yok. sevinç ya da gurur yok. okurken yaşanılan zorluklar bittiği zaman bütün izleri -güzel olanlarıyla birlikte- siliyordu demek. geriye kalan güzel şeyler, arkadaşlıklar ise bu duvarları çoktan aşmıştı. malzemelerin konduğu dolabın üzerindeki bitse de gitsek yazısı... buradaki herkes son güne programlı yaşıyordu işte. son gün..''

çıkışımı yapabilmem için gerekli işlemlerin yapılmasını,

''o gün bugünmüş.

kütüphaneden herhangi bi kitap hacılamadığıma dair bir belge almam gerekiyordu. hiç sevmediğim görevliyle son karşılaşma, ne saadet! gittim çaldım kapıyı. 'ben çıkış için...' cümlemi tamamlamama fırsat vermedi, 'tamam tamam şu formu doldurun. yalnız ben sizi çıkaramadım, bi kimlik görebilir miyim?''
kimlik...
pasomla beraber birazdan vedalaşacağım ve tüm avantajlarından mahrum kalacağım kimliği gözlerim buğulanarak uzattım. ''ben sizi çok iyi tanıyorum ama''. ''çıkaramadım valla, buraları çok ziyaret etmiyordunuz galiba'' .nasıl olur lan bi sefer telefonum çaldı diye beni itin g..ne sokup çıkarmıştın, beni nasıl unutursun? ''bilmiyorum, demek dikkat etmemişsiniz.'' belgeyi aldım. bu pek suratsız- aslında kütüphane görevlilerinin topu böyledir- adam bana ilk kez gülümsedi ve son haftaların flaş sorusunu sordu: ''ne yapmayı düşünüyorsunuz?'' her seferinde soru cümlesinin ayrı bir kelimesine takmama rağmen; ne düşünebilirm, ne yapabilirim, yani yapacak şey belli, düşünecek şey yok, nezaketle 'çalışacağım' dedim. yuvadan uçacak kuşa kanı kaynıyan görevli sağlıklı ve mutlu bir hayat dileyerek beni kapıya kadar yolcu etti. duygulandım vallahi.

bütün belgeleri teslim ettikten sonra gitme vakti geldi. fotokopici mahmut abi, teknisyenler, osman abi, öğrenci işlerindeki ablalar, ve yolda karşılaştığım alt sınıftan arkadaşlarla buruk bir şekilde vadalaştım. aslında defalarca vedalaştıydık ama bir türlü kopamıyorduk da, bu sondu. binadan çıkınca banklara oturdum. hey gidi hey, ne günler geçti. ne muhabbetler ne kahkahalar. o sırada telefonuma gelen bi mesajı yanıtladım. ellerim küçük kırmızı çantanım üzerinde gayriihtiyarı kenetlendi. herşey çok sinematografikti. rüzgar esiyordu, saçlarım uçuşuyordu, rüzgarda sallanan yapraklar yüzümün bazı yerlerini gölge bazılarını güneşe boyuyordu. kantine inen yokuşta firdevs sallanarak yürüyordu. bu bardağı taşıran son damla oldu ve o damla gözlerimden yuvarlandı. bir damla gözyaşı zırıl zırıl ağlamaktan daha kıymetlidir, çünkü çıkması için samimi duygulara ihtiyaç vardır. yanisi kıymetini bil, sana ne kadar sövdümse de vefa ciğerime işlemiş. banktan kalktım. binaya ve tabelaya son kez baktım. 'son kez' dedim içimden. sonra repeate alıp 'son lan işte, son, son, son...' diyerek diş tomurcuğu heykelinin önünden geçiyordum ki... telefonu bankın üzerinde unuttuğumu farkettim. ayrılık anında saflaşmıştım demek. hızlı adımlarla geri döndüm. telefonu aldım, rüzgarın savurduğu eteğimi ve saçlarımı toparlayarak ve telefonu nasıl da unuttuğumu düşünerek -son kez- çıktım okuldan, son olduğunu düşünmeden...''

saygılarımla arz ederim.

''sonra eve geldim. still'in ağustos ayı genelgesini okudum. yeni bir sayfa açmak için yeterli bahenem olduğuna hükmettim. 5 yıllık emeğimi küçük görmemeye ve işime istekle sarılmaya karar verdim. sonra da siz dilekçe nasıl yazılırmış öğrenin diye bu yazıyı yazdım.

her geride kalan bir veda yazısını haketmiyor, kıymetini bil.

adres:..... isim-soyisim: ..... imza:....