dert yanıyorum... büyük bir hevesle, bir dilenci samimiyetiyle... olaylar bir film şeridinden boşalıyor. içimden çıkardığım her şey çıplak. giydirmek için koşmaya başlıyorum. sol kanattan atağa çıkıyorum. rakip takımın pollyannalarını birer birer çalımlayıp kalenin önüne geliyorum. kalede charles dickens var. kısa bir şaşkınlık anından sonra tam şutu çekececeğim ki... şortuyla ilginç bir zıtlık oluşturan sağ yandan ayırdığı havalı saçlarıyla charles amca kale çizgisini geçerek bana doğru yürüyor. aramızda iki metre kalmışken durup işaret parmağını kaldırarak şöyle diyor: 'hayatta iki trajedi vardır; biri istediğini elde edememek...' oyalanmamak için lafını bitirmesine fırsat vermeden topa vuruyorum. tabii ki, top ağlarda ve gol! yediği gol umrumda olmayan üstad gözlerini gözlerimden ayırmadan 'diğeri ise elde etmek...' diyor. ben öylece kalakalmışken ve tribünlerden çıt çıkmazken olmayacak bir şey oluyor. hakem ceza sahasında bana faul yapıyor. düşüyorum. bu 'namert' kural ihlali karşısında müthiş bir öfke ve çaresizlik duyarken; beni ayağa kaldırmaya yeltenmeden 'şimdi anladın mı?' diyor charles amca. 'anladım...' diyorum. 'futbol 20 gerizekalının 90 dakika bir topun peşinde koşturduğu oyun, hakem de ibnedir.'

'senden bir halt olmaz.' diyor üstad. bir tekme de o vuruyor ve çimleri eze eze sahayı terkediyor.