nasıl oldu böyle boş vermiş bir adam oldum bilmiyorum. zannedersem çok erken yaşlarda geç yaşlarda tatmam gereken şeyleri tattığım için olabilir.

neyi hedeflediysem onu bir şekilde yaptım ve sonra bir daha o hedefe koşmak istemedim.

hayır bununla alakası yok daha farklı bir şey bu.

çok eskiden hayatıma yön veren şeyler vardı. bir dönem müthiş derece halk sever oldum, bir zaman sonraysa halktan tiksinti geldi bana halk sevmez bir kimse oldum.

bir zamanlar öteki dünyaya çok inanır kimseydim sonraysa öteki dünya umurumda bile olmadı. şimdilerdeyse öteki dünya ile düzeyli bir ilişki yaşıyorum.

bencil krallık asası taşırken birden bire özverili bir kimse oldum. kırdım asamı. şimdiyse asam yine elimde sadece kafamı dinlemek istiyorum.

kalabalıkları severdim gürültüyü patırtıyı. gece yarısı kovboyu olduğum dönemlerde yanımda kimse olmasa bile hatta cebimde zırnık yoksa bir gece batakhanesi barında sabahlara kadar dururdum.

geceleri içerdim gündüzlerse gayet lüsumsuz ve ben de gayet avere.

fakat bir zaman geldi bundan sıkıldıum. en iyi bildiğim şeyi yapmayı başladım. at gibi çalışıp sadece para kazanmaya odakladım hayatımı.

ama sonra bundan da sıkıldım. geri bastım. avareliğe ve münzeviliğe geri döndüm.

eğlenceyi çok severdim şarhoşluğu da. fii tarihinden değil bara gidip sarhoşluğu bir katre içkiye bile düşmandım. sigara içmek aklımın ucundan bile geçmezdi. sağlık yaşam manyağı idim.

fakat ne olduysa oldu baca gibi duman tüttüren ve maşallah iyi de içen bir adam oldum. aslında içkiden tad almıyorum ve bana keyif vermiyor. ama niyeyse bok varmış gibi yine içiyorum. sağlıklı yaşam mı? koy götüne gitsin.

nasıl olsa bir şekilde gümbürdeyeceğim ot yiyerek ot gibi gümbürdemektense nefisimin arzularına bırakayım kendimi, mikrofonlarımıza halk türküsü geliyor;

vur tepesine rast gitsin
koy götüne rahvan gitsin

örnekler çoğaltabilirim.

günün birinde her şeyi resetleyip vira demir eyvallah dedim. arkamda kapanmamış bir hesap kalmamacasına. sonra efendi gibi daha zor olanı resetlediğim şeyleri yeniden kurdum.

churchill'in dediği gibi herşey canımı sıkıyor. bu onun son sözleri idi. benimse ömrümün krolonojik olarak yarısına gelmeden söylediğim söz.

kalabalıklardan insanlardan fellik fellik kaçıyorum. şu günlerde yegane beni rahat hissettiren şey tek başıma araba kullanmak.

ama dön dolaş istanbul dön dolaş bin kocadan arta kalan biteviye fahişe istanbul....

erken ergenlik dönemlerimden geç gençlik çağımın başlarına kadarına yürümeyi severdim. ama bundan artık keyif almıyorum. çünkü yaşadığım labirent şehir bana yeni bir şey vaad etmiyor.

üstüne üstlük birbirinin kopyası zevksiz ve kişiliksiz binalar işleri tarafından ezilmiş boş bakışlı insanları görmekten gına geldi.

insanlardan ve olaylardan mümkün mertebe kaçınıyorum.

oysa insanları severdim. ama şimdi son derece nötrüm.

arkadaşlarım ve dostlarım için hayırsızın biri oldum çıktım. belki böyle olması gerekiyormuş. iyi mi oldu kötü mü oldu bilemiyorum.

çok cümleler kurardım çok cümleler yazardım. şimdiyse uğraşmaya değmez diyorum.

peki bunları neden yazıyorum.

niçin ?

bilmiyorum belki de bir desarj olma ihtiyacı. noname olarak sadece burada var olduğum için.

oysa ne garip chat olaylarında olsun sözlük olaylarında vesaire de sanal alemde herkes nome idi. şimdiyse facebook sağolsun herkes son derece halka açık.

oysa çat çut olaylarında sözlüklerde falan kişiler no name ile gerçek düşüncelerini yazabiliyordı ama bu şimdi ortadan kalktı. çünkü nihayetinde her yaptığın şey gerçek yaşantına bir takoz koyuyor.

kaçak göçek yahut dolaylı yoldan yapıyorsun yapacaklarını.

her neyse havamda olursam to bve contunied havamda olamazsam or not to be contunied...
hiç bir şey için acele etmedim, kendimi öldürmekten gayrı.

ölüm denen asude ülke için kıçımı yırttım durdum ama hep direkten döndüm.

önce başarılar yaşayarak kendimi gebertmeyi denedim, başarıları yaşadım fakat geberemedim. başaracak bir şey kalmadı, bu yüzden fotokopi makinesi gibi yaşıyorum.

daha sonralarıysa düşerek gebermeyi denedim. sefahat geceleri, kumar, içkinin dibine vurmak vesaire vesaire. ama yine geberemedim tersine daha fazla yaşamaya başladım. ta ki içkiler tad vermemeye safahat geceleri ise gereksiz oluncaya kadar. şimdilerdeyse sefahat gecelerine isabet eden çılgın cumartesi gecelerinde çengel bulmaca çözüp emekli memur tadında yaşıyorum.

bu ülkede yaşamanın bir gün beni geberteceğini biliyorum. ama hep bir felakatten kıl payı kurtuldum. hsbc bankası bombalandığında bir gün önce oradaydım hem de aynı saatte, o bomba ertesi gün patladı. bir kaç defa trafik kazalarından sıyrıldım anlık manevralarla saliselerle. gerçi bir ara yaşamaya karar verip yurt dışına kapağı attım gebermeye karar verdiğimden apansızın geri döndüm. iyi bok yedim yoksa yemedim mi bilemiyorum.

çaışarak geberteyim dedim kendimi. onu yaparken fazla çalışmanın beni fazlasıyla özgürleştiğini ve gebermek düşüncesini kafamdan attığını görünce vazgeçtim. şimdiyse bugün git yarın gel, hal ederiz sözlerini marş yapmış bir tekaüt memur gibiyim.

ne yaptıysam geberemedim. kanserden gebermeyeceğimi biliyorum. kazadan gebermeyeceğim. bir şekilde ansızın gebereceğim. kalp krizi, beyin kanaması, tüp gaz patlaması vesaire...

artık gebermeye de acele etmiyorum. ne kadar gebermeye çalışırsam bir o kadar ömrüme ömür katılıyor.

eşeğin karnında elmas olmadığı anlaşıldı.

eeeee ben şimdi ne bok yiyeceğim?
evet ne bok yiyeceğim?

üç tozu maaşa ömürümün dörtte üçlük bölümünü at gibi çalışmaya mı seçecektim yahut avare olmayı mı?

avrelik bana göre gayet hoş ve güzel bir şeydi. bir el yağda bir el balda canın sıkıldı mı çat oradasın çat kapı arkasında ama nihayetinde verdiği bir şey var.

nasıl anlatsam nasıl söylesem o duyguyu. sanki bozuk para gibi harçanmışlık duygusu. vaktinden önce emkliği gelmiş yılkı atı olmak diyebiliriz.

yooo bunu kabul edemem.

içten içe yılkı atı olsam da - çünkü benim ve benim gibi devr-i devranı çoktan geçti- bu tip bir yenilgiyi kabul edemem.

avarelik dönemleri insana bir çok katkısı olur ama avarelik bir çeşit teslimiyettir. kontrollü avareliğe evet dedim.

en iyisi buydu. canım sıkıldığında para istifleyecek canım sıkıldığında avarelik yaparak istifleri hiçe indirecektim.

bu yolu seçtim. her zaman olduğu gibi sınırları pek belirli olmayan muğlaklık.

bir kaç eski alışkanlıkla bir şeyler yapmaya başladım. muğlaklığın sınırlarını net olarak belirledim güzelce pazarlık yaptım ve yeniden yola koyuldum.

bunlar bir kenara atarsam eğer ki bunlar elimi açmak yazdığım şeylerdi.

bundan 15-20 sene sonrasını düşünürken kendimi yakalıyorum. oysa ne future ne fear düşüncesine bin canla inanmıştım.

herhalde oscar artık trampet çalmak istemiyor. zaten elleri artık eskisi gibi ritmli değil.

eh ne yapalım öyleyse...

cocukken siirler yazdim
bilmemkim gibi huzunlu
kenari cicekli siir defteri
yazdigim siirler sanki
daha once yazilmis gibi
soylediklerim daha once,
daha guzel soylenmis gibi
kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır.
ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorundadır.
kartalın yaşı 40'a vardığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir.
gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır. kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır.

artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. dolayısıyla kartal burada iki seçimden birini yapmak zorundadır:
- ya ölümü seçecektir,
- ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir.

bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir.

bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde, yuvasında kalır. bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar.
en sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.

kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız.
zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan, geleneklerimizden ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız.

ancak geçmişin gereksiz safrasından kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlarından tam olarak yararlanabiliriz.

----------------------

bunu ben yazmadım national geographic'in kartallar ve insanlarından aldım